Hikaye

Sevginin Şifresi

Yerine oturduğunda henüz müzayede başlamamıştı. Etrafa şöyle bir bakındıktan sonra görevlinin verdiği kataloğu incelemeye başladı. Saraylardan bugüne gelen vazolar, çok ünlü bir ressamın ünlü bir tablosu, zamanı deveran ettiren saatler, tarihin cansız ve sessiz tanıkları eşyalar…

Yıllar öncesi, sevmenin suç, en azından göstermenin günah sayıldığı, karı-kocaların bile sevgisini gösterdiğinde hayâsız sayıldığı yıllar… O yılların en katı köyünde yaşar Hislon ve Nacar. Köyün en gözde ikizleri. Tuttuğunu koparan, cevval, benim diyen adamın kaldıramadığı çifti hallaç pamuğu gibi kaldıran çalışkan kız kardeşler. Elbette bunlar onların gerçek isimleri değildir. Maharetlerine binaen verilmiştir bu adlar. Ne de olsa o devirde de en iyi saat markaları bu ikisidir. Ancak hangisi hangisidir bilinmez. Onlara bu adları veren, ikizlerden birine gönlünü düşüren öksüz bir delikanlıdır. Dedik ya sevmenin ayıp olduğu yıllar. Uzaktan bakmak bile büyük rezalet, hele ki ismi ile seslenmek. Gözler yerden kalkmaz bu korkuyla elbet. Ama peki ya gönüller?

Saatlerin olduğu bölümde biraz oyalandı. Oldu olası çok severdi saatleri. Henüz koleksiyon denmese de hatrı sayılır parçalar vardı evinde. Daha sonra sayfaları çevirirken gözüne kahverengi deri kordonlu, altın kaplama kol saati ilişti. Romen rakamlarıyla şimdiki zamanı gösteren bu parça seneler öncesine götürdü onu. Heyecanlı bir ses yankılandı kulağında; “Ağabey, Hislon evde kalmış bugün, tarlaya Nacar gitmiş.” Sesleri hatırlayınca kocaman gülümsedi. Yıllar öncesinden gelen bu sesler nasıl da capcanlı idi.

Coğrafya kaderdir denilerek boyun bükülen âdetlere gönül de razı olur muydu? Olmazdı elbet. Olmadı da zaten.

Babaları hay huy uğruna hapse düşmüş, analarını yenice kaybetmiş; bir göz odada hayat sürmeye çalışan üç erkek kardeşten en büyükleri gönül düşürdü bu “erkek gibi” kızlardan birine. Lakin dile getirmek ne haddine. Ancak görmeden de edemez sevdiğini. İsmini gönlünce dillendiremeyince kendince bir çözüm bulur. İkizlerden biri Nacar’dır diğeri Hislon. Uzun yıllar böyle konuşur kardeşler kendi aralarında.

Hayat öksüz delikanlının yüzüne güler de yıllarca kolundan ne saati ne de yanından Hislon’u eksik olur. Ta ki emri hak vaki olana kadar…

Buruk bir tebessüm geçti yüzünden. “Ah amcam, şimdi olsaydın da hediye ediverseydim şu saati sana.” diye geçirdi içinden. Saati değil ama Fatihalarını gönderdi amcasına.

Gong sesi ile kendine geldi. “Sevgili katılımcılar” diyordu moderatör; Müzayedemiz Nacar marka 1960 model saatimiz ile başlıyor. Açılış fiyatı 950 TL’dir.”

Tuba Özdemir

Yazmasaydım, çıldıracaktım

İlgili Makaleler

2 Yorum

    1. Müzayedelerden sandığımdan daha çok hikaye çıktı. Umarım devamı gelecek. Beğenmenize sevindim 🍁

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu