Deneme

Yeni Bir Ben

İlk hayal kırıklığınızı hatırlıyor musunuz? Benim pek uzak değil, daha geçenlerde yaşandı. Kırıklarım hala yerlerde. Toparlamaya da cesaretim yok, bakmaya da. Siz ne yaptınız bilmiyorum ama ben tepkisiz kaldım. Işık gören tavşan misali dondum kaldım çünkü ne olduğunu anlayamadan paramparça oldum. Parçalara bakmadan yürüyeceğim diye ayaklarım kan revan içinde kaldı ama yine bakmadım, bakamadım. İşin kötüsü kırıklardan ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım galiba ayağıma takılı kalan birkaç parça var ve benim onları çekmeye cesaretim yok. Biliyorum belki tek seferde çeksem daha hızlı geçecek ama olmuyor. Daha bakamıyorum bile nasıl çekeyim? Birkaçı kalbime batıyor arada. Yüzüm buruşuyor istemsiz. Gözlerim doluyor, nefesim daralıyor. Halbuki ilk inandığımda nefes aldığımı hissediyordum. Şimdi ise o inandıklarım bir düğüm oluyor. Gülemiyorum bile. Ki ben güleç bir insan sayılabilirdim. Artık koca bir yalancıyım. Hem kendime hem sevdiklerime. “Geçecek biliyorum.” Deyip gülümsüyorum. Ama geçmeyecekmiş gibi geliyor bana. Evet hala bir nebze inancım var galiba geçeceğine ama çok küçük bir dal bu ihtimal. Tutunamıyorum, tutunsam kırılacak son kalan hevesimde gidecek. Tutunmazsam da uçurumun dibinin nasıl olduğunu göreceğim galiba.

Yanlış anlaşılmasın dibe çakılmaktan korkum yok. Hep kendimi oralardan topladım ben. Hep en dipteydim, en derinde tektim ama onlar seçebileceğim yollar değildi. Bana sunulan ve öyle kabul etmek zorunda olduğum şeylerdi. Bu ise benim seçtiğim bir yoldu. Direkt karşıya bakınca, yolun ne kadar çakıllı olduğunu göremiyormuşsun. Yürümeye başlayınca bir iki tökezledim, gülerek ayaklandım ama sonu uçurummuş. Benim hatam olduğunu kabul etmek belki de en zoru.

Gülerek yaşadıklarını, ağlayarak hatırlarsın derlerdi. Ama bu kadar hızlı olacağını düşünmezdim. O kadar içli ağlıyorum ki artık sanki gözyaşlarım kalbimi ıslatıyor. Nemli kalan kalp, bir soğuk görünce hemen hastalanıyor. Belki hastalık hastasıydım. Grip paçamı hiç bırakmazdı. Ama şu an çok farklı, keşke yine grip gelse ve kapımı çalsa. Sonuna kadar açarım kapımı. Ama yeter ki o gelsin. Kalp soğukluğu çok acıtıyor. İnceden inceden vuruyor ve vurduğu yerler çürüyor sanki. Halbuki ben bu kalbi birine bağ bahçe yapacaktım. Rahat olabildiği çiçekli bir veranda yapacaktım. “Burası.” diyecekti. “Benim evimde, yurdumda burası.” diyecekti. Aldığı en rahat nefesler benim kalbimdeyken olacaktı. Ben çürüklerle nasıl başa çıkacağım şimdi. Kırık çıkıcı tanıdığım var da çürükçü tanıdığınız var mı?

Hadi diyelim unuttum atlattım. O çürüğü ne yapacağım. Anneannem eskiden çiçek beslerken çürük dalları koparır atardı. Ben nasıl yapayım onu. O kadar büyük yeri nasıl koparıp atayım. Bir merhemi yok mu bu ilettin? İlacını biliyorum galiba ama o ilaca sığınmak istemiyorum, zor geliyor. Hepimizin ağızında kalıp bir ilaç zaten. Zaman. Zamana bırak geçer. Ya geçmezse diye düşünüyor insan. Ya zamanda bize bırakıyorsa diyor insan. Ah bu insan neler neler diyor ama anlaşılmıyor. Aslında anlaşılmıyor da değil. Kimse kimseyi anlamak istemiyor artık. Hepsi eski zamanda kaldı keşke bizde o zamanlarda kalabilseydik. Eskiler mi güzeldi yoksa eskiden mi güzeldik? Ne soru ama değil mi? Böyle düşündüren cinsten, “Hakikatten ya hangisiydi?” dedirten bir soru. Ve cevabı sürekli acı bir gülümsemeyle biten bir soru. Eski ne kadar eski acaba bu da önemli, dün mü? Yoksa geçen yıl mı? Ya da bisküvi arası lokumları yediğin zaman mı? Ne zaman, bu zaman? Tabi şöylede bir şey var geçen sene ki sen belki bu sene ki sen olmak istiyordu. Ya da bisküvi arası lokum yiyen çocuk sadece ikincisini nasıl yiyebileceğini düşünüyordu.

İşte insanların en büyük sıkıntısı da dertlerinin kıymetini bilememesi. Duyar gibiyim “Derdin kıymeti mi olurmuş canım!” Dediğinizi. Olur hem de o kadar önemli bir şey ki. Mesela benim çocukken en büyük dertlerimden biri akşam ezanında eve girmekti. Onun değerini bilemedim. Ya da erkekler beni de futbola dahil edecek mi derdi vardı. Bilemedim onun da kıymetini. Sonra arkadaşlarımdan önce en birinci okumayı öğrenme telaşem vardı. Ama onunda bilemedim değerini. Sanki önemsizmiş gibi unuttum gitti. Aslında ne kadar kıymetliydi. Şimdi ki dertlerim boyumu aşarken onların kıymetinde kayboluyorum. Kendimi kaybediyorum. Bulmakta istemiyorum bulursam çünkü benliğim yorulacak, yorgun düşecek belki oturup ağlayacak bir gece vakti. Ondan çağırmıyorum benliğimi zarar görmesin. O hala haftaya alacağı futbol ayakkabılarının heyecanını düşünsün ne bileyim yarın akşam yiyeceği bamyadan nasıl kurtulabileceğini düşünsün. Evet belki onu çok özlüyorum ama onu özlüyorum diye onu çağırıp kıramam bin parçaya. Kıyamam ki ben ona. Gözümden sakınırım.

Bir inançtan nerelere geldik değil mi? Bende acımı bir miktar unuturum diye başladım yazmaya ama nerelere geldi konu. Böyleyim işte darmadağın, kırık dökük. Harabeyim belki de. Şu anlık içimi gören birkaç sokak köpeği, bir iki tane yolunu kaybetmiş kuş. Belki evinden kaçmış bir kedi. Başkasına daha ihtiyaç yok. Biraz onlarla vakit geçireyim. Kırık camlarımdan giren soğuk havalardan, içeride ki odalarda saklayıp onları koruyayım. Sonra belki onlar yaza, rahata çıkınca tadilat yaparım. Bir iki şeyi değiştiririm belki. Ama ne olursa olsun onların burayı tekrardan bulacaklarını bilirim. İşte o zaman mutlu olurum. Gerçekten mutlu. Kalbimde kuramadığım bahçeyi onlara açarım. Belki bir gün yabancı biri gelir bir köpeğin başını okşar ve kapımı tıklatır. İşte o kapıyı açan bu sefer bambaşka biri olacak. Yeni bir ben olacak.

İlgili Makaleler

6 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu