Aidiyet nedir?
Önünde beklediği tüm kapılar yüzüne kapanmış insanlar da bir yerlere veya bir şeylere ait hissedebilir mi? Son zamanlarda o kadar çok soruya cevap aradığımı fark ediyorum ki bir sıralama yapma noktasında inanılmaz zorlandığımı ve bir çıkmazda olduğumu hissediyorum. Oysaki bir muharebe meydanından canımı kurtarmak istediğim için kaçmış gibi, sağ kalabilmenin sevinciyle çıkmıştım yola. Sonra kaçtığım için kendime öfkelendiğim, arkamda bıraktıklarımı özlediğim zamanlarım oldu. Ölmeden önce solunum yapmayı dener gibi gözlerimi arkamda bıraktıklarımdan alamadığım zamanlar oldu.
Ölümden çok korkuyordum. Tıpkı yaşamaktan çok korktuğum gibi. Eve dönmek istiyordum ama evimin neresi olduğunu bilmiyordum. Hafızam bana oyunlar oynuyor gibiydi. Halbuki neyden kaçtığım ile ilgili sayısız sebepler saklamıştım oraya. Şimdilerde sık sık soruyorum kendime: “Beni buralara getiren şey neydi?” diye. Zihnimin en derinlerine inip kurcalıyorum orayı, bir sebep bulabilme umuduyla. “Oh be, haklıymışım.” diyebileceğim bir sebep bulamıyorum.
Ait olma çabası
İçimin sızladığını hissediyorum. Sık sık geri dönmek istiyorum. Fakat nereye döneceğimi bilmiyorum. Bir insan kendi evinde bile sığıntıyken, başka yere sığabilir miydi, pek sanmam. Uzuvlarımda hissediyorum evsiz kalmayı. Zihnime oyunlar oynayarak kendimi ikna etmeye çalışıyorum. “Kendi kendime ev olabilirim.” diyorum. Ama bazen o kadar yoruluyorum ki kendimi de kaybettiğimi fark ediyorum. Elimde bir harita, adım adım kendimi arıyorum. Tüm karmaşıklıkları aralayıp sıyrılmaya çalışıyorum arayışlarımdan. Tamamlamak istemiyorum artık, tamamlanmak istiyorum. Bir muharebeden kaçmak mecburiyetine düşmeden önce neden sarıp sarmalanmadığımı düşünerek kızıyorum bazen arkamda bıraktıklarıma. Öfkemi gölgelemek için “Başka çareleri yoktu.” diyorum. Anlaşılmaya ihtiyacım yokmuş gibi anlamaya adıyorum kendimi. Elimde un ufak olmuş bir “Ait Olma” çabası ile devam etmeye çalışıyorum yoluma.
Büyük bir kasırga var son zamanlarda yaşamımda. Hak ettiklerim ve mecburiyetlerimin arasında kaldığım duygu girdabında, kasırgaya kapılmasın diye sıkıca kucağımda sıkıştırdığım küçücük umudum var. Çatısı olmayan, içinde kıkırdamaların yankılanmadığı, aile sıcaklığı ile ısınmamış duvarları olan bir evim var. Ama şunu çok iyi biliyorum ki içeriyi ısıtmak için güneşi çekip alsam da uzaydan yalnızlığım derin bir çaba ile soğutacak evimi, içimi.
Ait olma hissi, bir çatının altında var olmak mıydı? Isınabilmek miydi? Gün batarken sizi bekleyenlerin olması umuduyla geri dönmeye sabırsızlanmak mıydı? Varlığınıza ve olduğunuz halinize kızgın olmayan bir bilince sahip olmak mıydı? İçinizde kontrol altına alınamaz bir yangın varken bile dans müzikleri çalıyormuş gibi davranmak mecburiyetinde hissetmemek miydi?
Arkana dönüp baktığın zaman geri dönebileceğini bildiğin bir yerin artık orada olmaması ne demekti? Ben biliyorum: Ait olmamak, olamamaktı.