Büyümek Armağanı
Bazı kokuların ve bazı anların geçmişi vardır. Hiç olmadık bir anda o koku gelir ve şanslıysan gülümsetir. Peki ya değilsen? İçine çeker sorgularının, ruhuna çöker hiç acımadan… Öylece!
O günün sabahında tam da bu olmuştu. O kokuyu içine ilk çektiğinde “hayatın ilkleri”ni hatırladı. Sildiği bir çok anı içerisinden onları çıkardı. Bekledi, tekrar unutmak istedi, olmadı.
İlk kez kapıdan çıktığı ve elindeki valizi ile onu arkadan gördüğü son anı, terkedildiğini hissettiği ilk anı… Nedenini çözemediği ve şuçu hep kendi içinde arayacağı yılların başlangıcını… Acılarını hatırladı, kaybettiği çocukluğunu andı.
Aklında o gün ki sorguları.
“Çocuk aklı işte sordu hep kendine, “hangi yaramazlığımın cezası bu?” Cevap bulamadı, o günden sonra da asla yaramazlık yapamadı. Büyümek için zorlanan bedenine eşlik etti, çocukluk yapmaya vakit yoktu ve bu gerçeği o yaşında bile anlayabilecek kadar büyütmüştü işte kendini.”
…
Ruhundaki kalıntıları sorguladı:
Birisini ilk sevdiğinde o aptal tahammülü
Birisine ilk güvendiğinde o terkedilebilirlik telaşı.
Birisine ilk kez kalbini açtığında ya acıtırsa korkusu.
Hepsi bir “büyümek armağanı”ydı.
Anladı!
…
Sonra mı?
Biri geldi, uzaklardan. Önce güvenmeyi öğretti, sonra çokca sevmeyi. Öyle hoyratça yaptı ki bunu bazen tekrar canın yanacak sandın, yanmadı.
Sildi izlerini, öptü yaralarını. Elini tuttu ve yüreği ile ısıttı. Çünkü öğrendi en çok ellerinin üşüdüğünü
Sevdi!
Usanmadan sevdi hem de, sen kendinden vazgeçtiğinde bile vazgeçmedi
Çok süslü laflar edemedi ama varlığıyla güneşi getirdi
Yıldızları sevdirdi, ayı kucaklattı
Bazen geceden korkan bedenine cesaret oldu
Bazense gündüzlerden kaçan geçmişine gelecek…
Kendini aradığında yolu gösterdi, kendini bulduğunda ise oradaydı.
Sen benim çocuk yanım, işte yine oradasın…
İyi ki!
#5