İz

Hayatta yürüdüğümüz her yolda bir önceki yürüyenin izleri var. Acıları, sevinçleri, küskünlükleri, umutsuzlukları. Yürüdüğüm yollardaki anıları düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Yan tarafta duran evin içinde sakladıklarını bir düşünür müsünüz?
Kim bilir kaç hıçkırık sesi inletti bu duvarları, kim bilir kaç umut süsledi kahkahaları. Kim bilir kaç çocuk çizdi rengarenk boyalarıyla kitaplarını. Kendimi bu düşüncelerden sıyırıp yürüdüğüm yola bakıyorum. Yol gözüme hiç bu kadar uzun gelmemişti. Belki de bir çocuk yıllar sonra annesini ilk kez bu yolda kucaklamıştır. Belki de uzunca yılların ardından iki sevgili ilk kez burada karşılaşmıştır. Bir an bunu hissettim. Yıllar sonra bu yolda annemi görmüş, uzunca yılların ardından sevgiliyle ilk kez karşılaşmış gibi… Birden her şey bambaşka gözüktü gözüme bu yol, bu ağaçlar, bu solmuş çiçekler. Hissetmenin verdiği güzellik tarif edilemezdi. Geçtiğim yol sadece yol değildi. Anlamsız olan her şey gözümde bir anda anlamlandı.
Yürüdüm. Sadece yürüdüm. Yürüdükçe düşündüm, düşündükçe hissettim, hissettikçe de büyüdüm. Bu o kadar güzeldi ki. Bomboş, sadece öylesine yürüdüğüm yollar artık beni büyüten bir anılar ormanıydı. Şimdiyse kendimi düşünüyorum. Bugüne kadar hangi yollardan geçtim? Acılarımı hisseden oldu mu? Ya da yol kenarında yitirip kenara fırlattığım umutlarımın izlerine rastlayan? Dokunduğumuz her hayat, yaşadığımız her anı bizim izlerimizi taşıyor. Ve bizler her ne kadar bunları unutsak da bu izler asla silinmiyor. Bu anılar bizi olgunlaştırıyor. Bu anılar bizi biz, yürüdüğümüz yolu da yol yapıyor.