
Ülkede seferberlik var adeta. Eli kalem tutan herkes “Karantina günlüğü” tutuyor. Her gün satır satır yazacak ne yaşıyorsunuz üç oda bir salonda? Pes doğrusu! Hayır bizde sabah kalk, kahvaltı yap (sahur var şimdilerde gerçi) rutin işleri yap, ders çalış, çocuklarla oyna, yemek ye ve kapanış. Ara sıra yerleri değişiyor ama olan bu yani. Günlükleri okuyup ilham mı alsam ne yapsam?
Dünya farklı zamanlarda farklı salgınlarla mücadele etmiş ve bu dönemlerde pek çok insan hayatını kaybetmiş. Başta kara veba olmak üzere pek çok salgın “Made in China” etiketli. Elbette ki bunun Çin’in dünya üzerindeki durumuyla da büyük alakası var. Netice olarak yeni tip virüsümüz bize evlerimizden dışarıya çıkmamızı yasakladı. Tüm dünya alışık olmadığı bir süreçten geçiyor. Bu süreç ne kadar sürer, sonrasında hayat nasıl normale döner orası pek öngörülemese de zor olacağı muhakkak.
Ülkemiz de bu pandemi sürecinden nasibini aldı ve pek çok tedbirler alındı. Belirli yaş gruplarının sokağa çıkması yasaklandı, tatil tadında ara ara pek çok şehirde umumi yasak ilan edildi vs.
Polislerimiz ve halk arasındaki insanın içini ısıtan manzaralar bu milletin hâlâ bazı değerleri kaybetmediğinin kanıtı oldu. Sağlık personelimizin aslında ne denli özverili çalıştıklarını görmüş olduk. Hepsine yürekten teşekkürler. Elbette ki bu süreçte mizah yapayım derken işin suyunu çıkaranlar da olmadı değil.
Peki bu süreç bize neyi öğretti? Millet olarak ne kadar hamarat olduğumuzu gösterdi. Farklı tarifler, sunumlar derken ülke Emine Beder’in mutfağına döndü. Meğerse damarlarımız da kan yerine sızma zeytinyağı dolaşıyormuş. Çocuklarla oyun oynamanın aslında insanın kendisine de iyi geldiğini keşfettik mesela. Ev hanımları aşağı yukarı zaten böyle bir tempo içinde oldukları için pek etkilenmeseler de devrim erkeklere oldu; sert kabuklarının altında eli klorak kokan bir ev erkeği varmış da haberimiz yokmuş.
Bir aile olmayı hatırladık mesela. Beraber vakit geçirmek, beraber yemek yapıp yemek, ailece sohbet etmek. Nicedir unutulan rutinlerdi. Özlemişiz bunları.
Herkes kendi payına çok şey öğrendi ve öğrenmeye de devam ediyor. Her şerrin içinde var olan hayır pandemi sürecinde de kendi gösterdi. İnsanların asıl yaşam alanı olan evlerine girmeleri ile doğanın kendini yenilediği haberleri yükselmeye başladı. Ozon tabakasındaki büyük bir deliğin kapandığı, nesli tükendi sanılan deniz canlılarının denizlerde görüldüğü, ürkütücü gelse de sokaklarda yabani hayvanların gezindiği haberleri izlemek insana iyi geliyor bu dönemde.
Hayat herkes için eve sığar mıydı bilinmez ama hayat zaten evdeydi. İnsanın doğup büyüdüğü eve sığmaması belki de kendine yabancı olmasındandı. Ama şu da var ki bu kadar koşuşturmanın, dünya telaşının arasında insanlar kendilerine vakit ayırmayı unutmuşlardı. Belki de doğa bize bir es veriyordu. “Az bir soluklan, sonra devam edersin kaldığın yerden.” diyordu belki de. Kim bilir?
Ne dersiniz? Yılda bir kaç kere sokağa çıkma yasağı olsa da gürültüsüz, trafiksiz, ailece mutlu yuvalarımızda bir kaç gün geçirsek. Fena olmaz mıydı?
İnsanlar saçını sakalını kesti, berber oldu. Kendi ekmeğini yaptı, fırıncı oldu. Boş zaman deyip yazan, çizenler oldu. Önceleri “eve mahkum” olduğumuzu sansak da aslında dışarıya mahkum olduğumuzu anladık.
Asıl hayatlarımızı es geçtiğimizi anladık