Herkes birilerinin yara izinde söz sahibiydi biraz… Kimi zaman söyledikleriyle kimi zaman söyleyemedikleriyle… Hatırlayabilseydik unutulan dünlerimizi hatırı kalır mıydı içilen bir fincan kahvenin ? Soğur muydu bekletilen ve ihmal edilen her şey gibi? Ne yazık yitirilen günlerimize, dostluklara ve paylaşılan sevinçlere, elemlerimize… Bir şemsiyenin altına saklanıp yürüdüğümüzde dindirirdik belki bulutların gözyaşlarını. Olmadı. dört bir yanı kafeslerle çevrili hücrelerin kaskatı kesilmiş odalarına esir olduk. Ne içtiğimiz kahvenin tadı var,ne edilen sohbetlerin ,ne de çıkarsız dostlukların bir anlamı. Şu aynanın bir dili olsa da anlatsa karşısındaki gerçeğe. Kimsenin karşısında, arkasında, ötesinde duramayacak kadar özel ve biricik olduğunu.
İnsanlar, vapurlar, iskeleler, denizler ve yolculuklar
Gitmelerin güvertesi sarmış rotamızı
Bardakta içilen çayın yalnızlık olduğunu
Kahvenin tadı kalabalıklara karıştığında
Kimse bilmez, kimse bilmez.