Deneme

Siyah Hayat

Amerikalı bir polis tarafında boğularak öldürülen George Floyd isimli bir insanın, ve onun gibi katledilen yüzlerce yıldır süregelen bir ırkçılığın bende bırakmış olduğu etkiden bahsetmek istiyorum. “13. Madde” belgeseli izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.

– Tarih kazara meydana gelen olaylardan ibaret değildir. Eğer beyaz isek atalarımızın seçmediği bir tarihin ürünleriyiz. Yine de hepimiz bir seçim kümesinin ürünleri olarak beraberiz. Ve ondan kaçabilmek için bunu anlamamız gerek. Ben Türk olduğum için nefret edilmek istemiyorum. Ben insan olduğum için nefret edilmek isterim. Birileri benden nefret edecekse eğer kötü bir insan olduğum için nefret etsinler. Aziz Nesinin bir şiirinde dediği gibi “Ölünce yaşamalıyım defne yapraklarında. Sakın ola ki, silahlarla değil”. Bizler insan olduğumuz için farklıyız. Hiçbirimiz mükemmel değiliz ve olamayız.

– Kölelik 1865’de kaldırıldı. Yani dediler ki; biz sizin yaşam hakkınızı çaldık, ve şimdi bunu düzeltmeye çalışacağız. Ama hiçbir zaman geç gelen adalet, adalet değildir. Ve köleliğin kaldırılması ile birlikte 1970 yıllarında hapishane olayları başladı. Bu yıllarda hapishane nüfusu 357,292 kişi idi. Richard Milhous Nixon döneminde (1969-1974) kanun ve nizam devrinde suç, ırk yerine geçmeye başladı. Hapishanedeki insanların %97’si suçu kabullenerek indirim almasına sebep oldu. Ve bu insan haklarının en kötü biçimde ihlal edilmesidir. Bu durum binlerce hatta yüz binlerce masum insanın hapis yatmasına sebep oldu. Ama insanlar asla kilit altında ve parmaklıklar arasında olmak için doğmazlar.

– Toplum olarak öyle bir hale geldik ki, insanı özgürlüğünden mahrum edişimiz yetmiyor cezalandırmak istiyoruz. Ama masum bir insanı suçsuz yere hapsetmek, özgürlüğünden alıkoymak, öldürmek insan ırkına özgü bir davranıştır. Yanlı bir şey yaparsan bedelini ödemek zorundasın elbette. George Floyd’u vahşice (lütfen bu kelime hayvanlar için kullanılmasın artık) öldüren polis üç beş gün sonra kalkıp özür dileyecek. Özür dilemek doğrudur, ama sorumluluk alıp hesap vermesi gerekmektedir.

– 1990 yıllarında Amerika hapishane nüfusu 1,179,200 ve 2000 yılında 2,013,100 insan sayısına ulaşıyor. Ve bunun 874,400 insanı Afrikalı Amerikalı. Amerika, Afrikalıların bütün siyahi liderlerini ortadan kaldırdı. Ülkeyi terk ettirdi, öldürdü, katletti. Ve yıldırma olayları başladı, Siyahiler kendilerini koruyamadı. Siyahilerin kendilerini korumakta bu kadar güçsüz olmasının sebebi tam olarak bu.

– Ve bu olaylar sonrasında birçok Siyahi topluluk çocuklarını suçlu durumuna düşüren politikaları desteklemeye başladı. Ve siyahilere sürekli suçlu gözü ile bakıldı. Çünkü kendilerini sürekli değersiz hissettiren bir sistem vardı. Bir insana suçlu gözle bakılınca hapse girmelerini istemek ve kabul ettirmek çok da zor olmuyor. Gerçek şu ki; “Hiçbir beyaz, Amerika’da Siyahi olmanın zorluğunu anlamıyor.” Bir halkı bilinçli olarak yıllar boyunca, Siyahi erkekler başta olmak üzere, genelde tüm Siyah insanların suçlu olduğuna inanmaları için eğitmiş oluyorsunuz. Ve bu şekilde Siyahlarda kendilerinden korkmaya başlıyorlar.

– Fredrick Allen Hampton Amerikalı Afrikalı bir aktivist ve devrimci sosyalistti. “Her gün ölüm tehdidi altında yaşamaktan bıktım. Şehitlik kompleksim yok. Bu binada bulunan herkes kadar uzun yaşamak istiyorum.” ve “Biz buraya zorla getirildik. Biz buraya vatandaş olmak üzere getirilmedik. Buraya uzun uzadıya övdükleri anayasa lütuflarının keyfini çıkarmak için getirilmedik.” sözleri ile hatırlanır. Bob Marley’in şarkısı olan Buffalo Soldier’ı tercüme ettiğimizde şu sözlerle karşılaşırız “Ben sadece Amerika’nın kalbinde bir Bufalo Askerim, Afrika’dan çalınıp Amerika’ya getirilmiş…” Bu sözlerin anlamı ise şudur; Afrika’dan getirilen Siyahiler köle olarak Kızılderililerde savaştırılmış. Beyazlardan farklı gördükleri için, Kızılderililer Siyahilere Buffalo Soldier demiştir.

Ceza mahkemesi sistemi, zengin ve suçlu olanlara, yoksul ve masum olanlardan daha iyi davranıyor. Sonuçları belirleyen masumiyet değil zenginlik oluyor her zaman. Dünyayı güzellikler kurtaracak derken şaka yapmıyoruz. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey. Sonra bütün insanları, doğayı, hayvanı… Adalet denen şey her ne ise onun için mücadele etmeyelim. Çünkü tanrısı Themis’in gözleri bağlı ve elinde saçma terazi tutuyor. Biz gözlerimi açalım. Vicdanımızı yoklayalım.

Dünyanın diğer ucunda bunlar yaşanırken bir diğer tarafta çocuklar öldürülürken, hastalıklar, yokluklar, yoksunluklar varken Dünya denen cehennemde, yatağında rahat bir şekilde uyuyan herkes benim gözümde hastadır. Fakat insanlık tedavi edilemez bir varlıktır. İhanetin ata torunuyuz. Biz Adem’den değil, Habil’den geliyoruz. Kabil’i öldüren, ve ilk ihaneti Tanrısına karşı işleyen Habil’in neslinin devamıyız.

*** Yukarıdaki verileri şiddetle izlemenizi tavsiye edeceğim “13. Madde” belgeselini inceleyerek ekledim. Bob Marley – Buffalo Soldier şarkısını da dinlersiniz…

Ahmet

Ruhun karanlığından, savaşın başında ve kimyasal silahların ortasında doğan insan.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu