Ben geldim! Diye seslendi kapıyı kapatırken. Ama karşılık gelmedi. Ceketini ve çantasını askıya asıp tekrar seslendi;
Ben geldim!
Yine ses yok. Mutfağa ve salona baktı, kimseler yoktu. “Evde değil sanırım.” diye düşünürken balkona bakmak aklına geldi. Evet oradaydı, korkuluklara dayanmış dışarıyı seyrediyordu. Yavaşça yanına gitti.
Napiyorsun burada?
Ah! Geldiğini fark etmedim. Hoş geldin.
Seslendim ama duymadın.
Manzaraya dalmışım.
Manzaraya dalmışsın!
Evet ya. Aç mısın hazırlayayım mı sofrayı?
Yok hayır tokum. Çay mi içiyordun?
Evet ister misin sen de?
Hıhı olur.
Tamam.
Bardak almaya giden karısının ardından bakarken bacaklarına sürtünen kediyi okşadı;
Manzara mı dedi o?
Yorucu bir gün geçirmişti. Duvar dibindeki sedire oturup gözlerini kapattı. Serin hava iyi gelmiş, yorgunluğunu biraz olsun almıştı. Elinde bardakla gelen karısı sordu;
Nasıl geçti günün?
Nasıl olsun aynıydı iste. Çocuklar, onların sıkıntıları, dersleri derken yoruldum baya. Sen naptın bugün?
Kadın çay doldurduğu bardağı eşine uzatıp yanına oturdu;
Evdeydim ben de işim bitince balkona hava almaya çıktım dalmışım öyle
Ee anlat bakalım; ne var ne yok manzarada?
Ah neler yok ki!
Neler görüyor o kahvesinde hatrımı bıraktığım gözlerin?
Kadın sevgiyle baktı kocasına, gülümsedi. Çayından bir yudum alıp anlatmaya başladı. Derin bir nefes aldı sevdiği bir kokuyu içine çeker gibi.
Denizin mis gibi kokusunu duyuyor musun? O kadar çöpe rağmen deniz bir şekilde koruyor kendini. Masmavi dalgaları ile selam veriyor yanından geçenlere. Denizin kenarına oturan insanlara takıldı gözlerim; kimi görmek isteyip de göremediğine bakıyor, kimi kendine bile anlatamadığı derdini anlatıyor. Denize hayran olmamak elde değil. Konuşamıyor, bir sevgili gibi elinden tutup seni teselli edemiyor ama insana en iyi o geliyor. Hz. Allah’ın verdiği büyük bir nimet.
İnsanlar havanın güzelliğini fırsat bilip yürüyüşe çıkmışlar. Gençler çimenlerin üstüne oturup sohbet ediyorlar. Okulu mu kırmış onlar? Yüzlerinden okunuyor muzurlukları.
Konuşmasına ara verip çayları tazeledi. Kadın aklına yeni bişey gelmiş gibi heyecanla kocasına döndü;
Ama biliyor musun? Benim favorim şurada, solda oturan yaşlı çift. Kadın rahmetli ananeme benziyor, güleç yüzlü. Elleri ve yüzü yaşanmışlık çizgisi ile dolu. Neler yaşadı acaba? Hele yaşlı adam tam bı tonton dede. Giyiminden memur ya da öğretmen gibime geldi; ne kadar da vakur!
Manzarayı anlatıyordun, kişi analizine döndün. İnsanları okumayı ne çok seviyorsun sen” Diye takıldı adam karısına.
E manzara dediğimiz insanlar ve onların anıları değil midir zaten? Insanlar içinde yaşadıkları duyguları yansıtırlar biz de onları manzara diye izleriz. Hem zaten insanların bir ruhu, anıların bir anlamı olmasaydı şu karşımdaki deniz karşı apartman, yürüyen insanlar akıp giden trafik, yaşlı çift de karşı kaldırımdaki trafik lambası olurdu.
İyi de zaten öyle! Sen denizi olmayan bir şehirde, deniz manzarası olmayan bir balkondan Kordon’ u anlatıyorsun, hem de bu gürültüde!
Ama sen olan ne diye sormadın ki! Hatrını bıraktığın kahve gözlerim ne görüyor diye sordun. Ben de sana gördüğümü anlattım. Bunu söylerken küsmüş gibi alt dudağını sarkıttı kadın.
Tamam tamam anlaşıldı. Belli ki sen İzmir’i özlemişsin yine. Zihnin oralarda geziyor.
Elindeki bardağı yere bırakıp başını kocasının omzuna koydu. Kırık bir sesle cevap verdi;
Ah bir bilsen zihnimi ordan hiç getiremiyorum ki. Çiğdem satan çocuğu, midyeci delikanlıyı bile ne çok özledim..
Bir Yorum