Işık ve Biz

Sihirli bir cam küre… Işıkları huzmeler halinde duvarda akisleşen… Hani böyle mumdan ya da bir kandilin gazlı fitilinden hafifçe odayı dolduran o sihirli ışık… Ya da bir akşamüstü gökyüzünün delinmiş yalnızlığından odanın penceresine, oradan da en sevdiğin çerçevene göz kırpan umut dolu ışık…
Herkes bir başka anlam yükler durur. O da buna istekli biliyorum. Çünkü titreşimleriyle kendi varlığını bize kabul ettirmek gibi bir niyeti var. Bazen hafifçe salınır durur, bazen istikrarını asla kaybetmeden uzun bir çizgi halinde vakur tavrıyla dimdik ayakta, bazense yanmanın verdiği yükü daha fazla omzunda taşıyamayacağından emin; söner kalır olduğu yerde.
İşten dönmüşüm. Üzerimde günün yorgunluğu… Kapıyı açıp kendimi divanımın üzerine boylu boyunca seriyorum. Sadece tavanı izlemek istiyor gözlerim, tüm günün görüntü kirliliğini protesto etmek istercesine. Kapının hemen dibinde o sevilen ışık huzmesi… Aldırmak istemiyor gözlerim ama gönlüm hep ondan yana. Bir iki akisten sonra benim sert tutumum, ışığın yavaşça kendi kabuğuna geri çekilmesine sebep oluyor. Sonra zaten kaçırdığım güzelliğin aksine gökyüzü lacivert örtüsünü burnuna kadar üzerine çekiyor. Ben de ona eşlik edercesine yastığa gömülüyorum.
Sabah oluyor; tüm zamanların en parlak sabahı olmaya aday. Gözlerim aynı ışıktan muzdarip saklanacak delik arıyor. Serzenişlerim bulutlarla el ele verip ortamı yine renksizleştiriyor. Ben bu durumdan memnun, kalkıp hazırlanmaya hevesli. Koştururken bir sağa ve bir sola, koridorun diğer ucundan bana tebessüm eden parıltıya aldırmamak tercihim. O bana varlığını hatırlatmaya yeminliyken ben onu görmemeye ant içmiş gibiyim. Evden çıkarken gözlerimi etrafta gezdirmeden karanlığa çıkmanın hevesi ile o hiç sevmediğim işime gidiyorum. Gözlerimi kaldırım taşlarından kaldırmadan… Yerde gördüğüm su birikintisine kaçamak göz bakışımı fırlatmadan… Telaşla ve isteksizce. Sahi ne oldu bana böyle? Yağmur çizmeleriyle sokakta her bulduğu su birikintisinde zıplayan, ışıkların akisleriyle yarışan, evdeki tüm ışıkları kapatıp gökyüzünde kalan son parıltıyı evine buyur eden bana ne oldu böyle?
Sanırım umudum bitti. Tüm olayların üstesinden gelmeye niyetli o ışıklarım bir bir söndürüldü. Sebep olanlar ve sofrada tuzu eksik olmayanlar mumlarımın o hararetli hareketlerine dayanamadılar. Her gelen bir şey almak istedi. Farkında olmadan en değerli varlığım olan ışıklarıma temas etmelerine izin verdim. Onlar bununla yetinmeyip bir hamlede varlıklarına son verdiler. Üfleye üfleye… Sonra söndüm. Çünkü ben ışıktan ibarettim. Onlar elimden alınınca da yapayalnız biçare kaldım. İçimde ışıktan orduları besleyen ben, dışarıdaki küçük kırıntılara katlanamaz oldum. Olmuş olurdum belki de. Ama olmadı. İnanın burada yazılanların hiçbiri olmadı. Nasıl ya mı? Bu kadar umutsuzluğun içine gömülmüşken hayatımız, gerçekten içimizde yaktığımız o minik kandilleri birileri yüzünden söndürmek aklınıza yatmış olamaz değil mi? Yani sırf birileri ya da birtakım olaylar o umut kırıntılarına el uzattı diye vazgeçmek mümkün olabilir mi? Her şeyin bir çırpıda harcandığı şu koca dünyada elimizde kalan üç beş umut kırıntısını kusura bakmayın kimseler için heba edemem. Mutlu yaşamak için geldiğim dünyanın tam orta yerinde bu kadar büyük hesaplaşmalar sürerken, ben hala duvarımdaki o akşam güneşinin güzelliğiyle mest oluyorum. Akşam el etek çekilince sofralardan saatlerce koridordaki mumların gölgeleriyle oynaşıyorum. Gecenin ayazında meltemlere aldırmadan kafamı gökyüzünün en tepesiyle yarışacak cesaretle kaldırıyorum ki en parlak yıldızı görebilmenin şerefine nail olayım. Sabah gün doğumunu yavuklusunun askerden dönmesini bekleyen bir sevgili veya oğlunun ilk kelimesini bekleyen bir ana gibi heyecanla bekliyorum; pencerenin pervazında.
Evet! Işıklarla dans ediyorum. Onlardan besleniyorum. Çünkü içimdeki umudun en büyük besleyicisi dışarıdaki bu sihirli huzmeler. Onlar titreşimlerini kaybetmediği sürece de ben yine ben olmaya devam ediyorum. Tüm benliğim ve tüm parıltılarımla.
Umarım içinizdeki ışıkları görmezden gelip yaşama devam ediyormuş gibi yapmıyorsunuzdur. Çünkü inanın öylesi çok sıradan. Şimdi haydi, içimizde yakıp harlattığımız o ışıkları gün yüzüne çıkaralım da şu kara bulutlar gökyüzünden uzak dursunlar. Biz de bize lazım olan umut kırıntılarını o aydınlık göklerden çekip alevlerimizi daha da harlandıralım. Çünkü bu işi ne o ne de öbürü yapamayacak. Sadece biz yapacağız. Ayrışmadan ve bölünmeden. Hepimiz.
Görsel : Pinterest