Seni Gördüm
Seni gördüm bugün; uzaktaydın.
O, seni ilk gördüğüm an geldi aklıma. Bilmiyorum kaç ay, kaç hafta, kaç gün önceydi? Öyle durduk yere… Bir arkadaşıma selam vermek için, bir kaç saniye durakladığımda… Neden aklından çıkmaz ki insanın böyle kısa, sıradan bir an? Nedir bunun sebebi?
Bir kez daha gördüm seni. Önce aynı kapıyı açmaya çalıştık, sen içerideydin, ben dışarıda. Küçük bir tesadüfün yüzünde uyandırdığı gülümsemeyi izlemeye dalmışım o an. Beni alıp götürdüğünü hatırlıyorum sadece; huzur dolu, zamanın anlamsız olduğu bir yerlere. Acelem vardı, gitmeliydim ama ayaklarımı oradan uzaklaşmaya ikna etmekte zorlandım. Mümkün olduğunca yavaş geçtim kapıdan. Sana ‘Merhaba!’ dedim ve senin adına karşılık verdim kendime kafamın içinde, çok güzel olduğunu düşündüğüm bir ses tonuyla. Bilmiyordum ki ses tonunu; konuşmamıştık ki hiç. Arkamda bırakmıştım seni, devam etmiştim yoluma; yüzümde şapşal bir gülümsemeyle.
Sonra aynı otobüse binmiştik farklı duraklardan. Aynı günde üçüncü karşılaşmamızdı bu. “Tanır mıydın acaba beni? Aklından geçmiş miydim? Daha önce de rastlaştı mı kıyısında yaşadığımız dünyalar birbiriyle? Neden fark etmemiştim ki daha önce seni? Bir insan nasıl yer edebilir ki bir başka zihinde?” Ayağa kalktığını fark etmemle sona erdi; sorulmuş olmasının altında cevap bulmanın bir amaç olmadığı sorular… Başınla yaptığın küçük hareketin, dağıtmaya yetti kafamın içindeki tüm o kalabalığı. Ve tekrar misafir ettim; tüm günün yorgunluğunu taşıyan yüzümde, aynı şapşal gülümsemeyi. Bu kez büyük, derin bir nefes alarak…
Seni gördüm bugün; yürüyordun.
O, ilk kez yanıma oturduğun zaman geldi aklıma. Öylece oturuyordum. Bana doğru yürüdün ya da ben üzerime alındım. Gülümsedin önce; aralıkta açmış bir papatya tadında. Narin, içten ama her an kayboluverecekmiş gibi… Konuştun sonra; ‘Merhaba!’ dedin, ‘Oturabilir miyim?’ Kafamın içinde yankılandı sesin önce. Kumsalda toplanmış hayranlarına, çıplak sesle şarkı söylemeni dinlerken buldum kendimi. Kalabalığın arasından geçip yanıma geldin; elimi tuttun ve dans ettik seninle, son nakaratı söylerken birlikte. Daha önce hiç duymadığım bir şarkıydı ama ezbere biliyordum. Tek yaptığın ‘Merhaba!’ demekti. Teşekkür ettim sana içimden. Ve ‘Evet!’ diyebildim sana; içimde yaşadıklarımın sakinleşmesini bekleyerek. Ve oturmuştun, yanımdaydın. Gözlerimdeki heyecanı görmedin, hızla çarpan kalbimi duymadın. Kısacık bir zamandı belki ama yanımdaydın. Bunun nasıl hissettirdiğinin farkında değildin.
Seni gördüm bugün; yürümeye devam ettin.
Uzaktan gördüm seni; çok eğleniyordun. Ben hep uzaktan görüyorum seni zaten, yaklaşamıyorum. Yakından elim ayağıma dolanır, saçmalarım çünkü.
Gülmeyi sevdiğin belli. Seni seyredince “Gülmek iyi ki var!” diyorum. İçime doluyor sımsıcak. İçten olmasından değil bence bu. Farklı bir rengi var gülmelerinin. Bembeyaz karın kapladığı ormanda, kara ilk ayak bastığındaki his gibi mesela. Ya da her sabah kapının önünde süt verdiğin hasta köpeğin iyileştiğini, oyun oynadığını görmek gibi. İşte tam da öyle gülüyor gözlerinin içi. Gülmenin en güzel hali bu olmalı.
Seni gördüm bugün; yürümeye devam ettin ve iyice yaklaştın.
Bir ses duydum; benimle konuşuyordu. Anlayamadım ilk başta. Kafamı kaldırdım; sen. Ama konuşmuyordun benimle. Gülümsemiyordun artık bana; uzaktan da olsa. Görmemek değil bu, bakmıyordun bana. Gözün bile kaymıyordu. Çok az görebiliyordum seni ama sen bakmıyordun bana. Nasıl sızlıyordu içim! Bir sürü soru soruyordum kendime. Neden ile başlıyordu hepsi; Neden? Neden? Neden? Ben daha bir cevap bulamamışken sorduğun soruya bak; “Nasılsın?”
Güneşten aldığı ışığı yansıtamayan ay gibiyim; karanlıkta kalmışım. Yıllar önce ölüp gitmiş yıldızın gece görünen cılız ışığı gibiyim; belki de sonraki gece solup gidecek.
Tabi ki sana böyle diyemedim. “İyiyim!” dedim, standartları bozmadım. Yine çok uzun konuşmadık. “-İyi miyim? -İyiyim! -İyi misin? -İyisin!” Zaten iki cümleyi aştığında saçmalamadan konuşamıyorum ki senle! Teşrif etmek yerine ‘Teşekkür’ ediyorum mesela. Ya da aşırı dozda ‘deprem’ alıyorum. Kafam allak bullak oluyor. Yine de değiyor. O iki cümle; beni bütün gece huzurlu uyutuyor. Sen farkında bile değilsin ama o küçük gülüş, bana o kadar iyi geliyor ki! Günüm aydınlanıyor, içim ısınıyor…
Seni gördüm bugün, sen de beni gördün.
Seni görmek dediysem; öyle uzun uzun bakmak sanma. Varlığına inanacak kadar kısa bir göz değmesi… Bakamıyorum ki sana. Baktığımı fark etmenden korktuğum için değil bu. Eğer uzun uzun bakarsam; göremediğim zamanlar daha zor geçer diye korkuyorum. Gözüm alışır seni görmeye diye. Alışırsa özler diye. Hiç hayatında olmayan birini özler mi insan? Ben hiç özlemedim. Ama ya seni özlersem?
Gözlerinin içine bakarak seninle sohbet etmek nasıl olurdu acaba? Çok değil; bir saat. Neye gülersin en çok? Merak ediyorum. Saatinin kordonuyla sık sık oynaman; takıntılı olduğundan mı? Hangi şarkıları seversin? Hiç bıkmadan dinlediğin bir tane var mı mesela? Ya da izlerken ağladığın o film hangisi? O kadar çok soru var ki aklımda sana sormak istediğim. Hiçbirini soramadım. Defalarca sohbet ettim seninle kafamda. Her şeyi anlattım sana; kendimle ilgili. Saatlerce konuştum seninle, sen olmadan.
Eğer bir gün keserse hayatlarımızın bir saati birbirlerini; ortak zaman diliminde buluşursak eğer, sen de bana anlat olur mu? Aldığın en güzel kokuyu anlat! Papatyaların seviyor sevmiyor uğruna katledilmediği bir dünya istediğinden bahset.
Seni gördüm bugün; sen de beni gördün ve geçip gittin yanımdan.
Değmedi yine gözlerin gözlerime. Öylece geçip gittin.
Ben yine sana “Merhaba!” dedim kafamın içinde ve senin adına cevap verdim kendime “Merhaba!”
” Bir insan nasıl yer edebilir ki bir başka zihinde? ”
Kimi yazarlar vardır süsleyerek anlatır, kimi yazarlar vardır anlatır sen süslersin.
Aşk da öyle bir şeydir ki kafanda yaşar kalbinde süslersin.
Aşkı yazarak anlatamazsınız elbette… Ama anlatmaya çabaladıkça, anlamaya çalışan birileri çıkacaktır…
Bu güzel yorumun için çok teşekkürler… İlk okurum, eleştirilerini esirgemeyen arkadaşım…
Sen anlat Elif! Gördüklerini göremeyiz, hissettiklerini hissedemeyiz, sorularına cevap bulamayız ama okuruz be. Bırakma buraları yaz sen ne gördüysen ne duyduysan yaz ? şanslarımdan bir yonca da senin olsun seviliyorsun…
Gül ile aşkını, orkide ile saygını, papatya ile şevkatini, lale ile minnetini sunar insanlar, cümlelerinin yetersiz kalacağını düşünerek… Senin en büyük şansın olan yonca ile şansını benle paylaştığın için sana dünyanın en güzel çiçeklerini armağan ediyorum, haddim olmayarak… En güzel kalpli dost…