Telefonumdan yükselen alarmın sesiyle gözlerimi açtığımda gökyüzü hala zifiri karanlıktı. Telefonumun saati gece dördü gösteriyordu.
Uykulu gözlerle ayaklanıp lavabonun yolunu tuttum. Işığı açtığımda gözlerimi kırpıştırıp musluktan akan soğuk su ile yüzümü yıkadığımda tüylerimin diken diken olduğunu gördüm.
Her sabah bu saatte kalkmak her ne kadar zor gelse de işimi yapmayı seviyordum. Lavabodan çıktığımda karşımda duran babaannemle birlikte kısa çaplı bir şok yaşadım. Sağ elimin baş parmağını üst dişlerime dokundurup çektiğimde babaannem başını iki yana sallayıp söylenerek lavaboya yöneldi. Onu geride bırakıp taş evin balkonuna çıktım.
Sabahın erken saatleri bu mevsimde soğuk oluyordu.
Mayıs ayının başındaydık. Bu dönemler oldukça yoğun geçecek bir sezonun başlangıcı sayılabilirdi. Başımı gökyüzüne çevirip hala parlamaya devam eden yıldızları bir süre seyre daldıktan sonra yeniden içeri girip büyük salondan hemen ileri de, sağda kalan mutfağa yöneldim.
Kendime kahvaltı için bir şeyler hazırladıktan sonra üzerimi değiştirip babaanneme selam verip çıktım. Sırt çantamı son kez kontrol ettikten sonra hızla taş merdivenlerden avluya indim. Birazdan Hasan Ağabey burada olurdu. Hasan ağabey kuzenim, amcamın oğlu oluyordu.
Her sabah beni alıp gökyüzünün rengarenk balonlarla donatıldığı alana, Aşıklar Vadisi’ ne gidiyorduk. Kendisi turist rehberiydi. Sokağın başında lacivert kamyoneti görünce ayaklanıp avlu kapısından dışarı çıktım.
Siyah demir kapıyı arkamdan çekip çıktığımda beni bekleyen kamyonete yöneldim. “Günaydın Hasan ağabey.” “Günaydın Güneş, babaannem nasıl?” “Nasıl olsun hayırsız torunum gelip beni görmüyor diyor. Bir gün yeğenimi de alıp bize gelsenize.” “Olabilir aslında yoğunluktan bu aralar gelemedim.”
Hasan ağabeyin iki yaşında küçük bir kızı vardı.
Hasan ağabey küçüklüğümden beridir olmayan ağabeyim yerine geçmişti. Benden yedi yaş büyük, yirmi sekiz yaşında. Babam kaybolduğundan beridir de her sabah beni almaya o geliyor. Bir yıl öncesine kadar bu işi babamla birlikte üstleniyorduk.
Kamyonetle ağır ağır Göreme sokaklarında ilerlerken çarşıya geldik. Babaannem ile birlikte kaldığımız ev çarşıya epey uzakta kalıyordu. Balonların kalktığı yere, Aşıklar Vadisi’ ne varmak için de çarşıdan geçmek gerekiyordu.
Çarşıdan ilerlerken sokakları aydınlatan ışıklar taş evlere apayrı bir güzellik katıyordu. Her sabah bu manzara ile balonların yanına gidiyor olmanın güzel bir seyir zevki vardı. Her ne kadar bu saatler de kalkmak zor da olsa bu manzara için değerdi.
Taş evleri ve mağara otelleri geçip, nihayet Göreme’ yi geride bıraktığımızda bu kez de bizi zifiri karanlık bekliyordu. Uzun bir asfalt yoldan geçtikten sonra tepeye, balonların kalktığı Aşıklar Vadisi’ ne ulaştık. Arabadan indiğimde diğer balon sahiplerinden kimisi balonları kamyonetten indiriyordu, kimisi de gazla balonları şişirmeye devam ediyordu. Kalabalık turist grupları ise uçuş için hazırlanan bu balonların etrafında fotoğraflar çektiriyorlardı.
İşte sonunda bizim de işe koyulma vaktimiz gelmişti.
Kamyonet kasasından gerekli eşyalar aldıktan sonra şişirmek için gerekli vantilatörü yakıp torba gibi görünen balonun ağır ağır şişmeye başlamasını izledim. “Sen devam et. Ben de turist grubunu almaya gidiyorum. Hızlı olacağım merak etme.” “Tamam bekliyorum.” Hasan ağabey beni bıraktıktan sonra turist grubunu almak için yeniden otele döndü. İki kez git gel yapmak onun için de epey zor oluyordu ama bir süre daha bu şekilde devam etmek gerekecekti. En azından babam yeniden dönene dek.
Herkes onun bir daha dönmeyeceğini söylüyor ama ben inanıyorum babam hayatta ve geri gelecek.
Balonu şişirme işi bittiğinde gün doğmaya başlıyordu. Birkaç dakika içinde nihayet tüm hazırlıklar bittiğinde turist kafilesi büyük sepetteki yerlerini aldılar. Herkes hazır olduğunda balonun kontrolünü ele aldım.
Ağır ağır havalanmaya devam ederken Hasan Ağabey turistlere bölge hakkında genel bilgiler veriyordu. Ben ise o esnada sanki başka bir diyarda gibi hissediyordum. Olmayı en çok sevdiğim ve yapmaktan en çok zevk aldığım bir işti.
Evet, ben bir balon pilotuyum. Belki de bu çevrede ki bu işi üstlenen tek kızım. Babam da bir balon pilotuydu. Tüm bildiklerimi ondan öğrendim.
Balonu ilk kez bindiğim günü anımsıyorum da henüz sekiz dokuz yaşlarımdaydım.
Annemi kaybettikten sonra ki yıldı. Babam beni bir sabah alıp balona bindirdi. İlk bindiğimde çok korkmuştum. Babamın bacağına yapışmıştım.
O zamanlar küçük olduğumdan sepetten dışarıda olup bitenleri göremiyordum. Görebildiğim tek şey masmavi gökyüzü ve balona doğru yükselen ateşti. O an o manzara karşısında büyülenmiş gibi hissediyordum. Sonraki yıllarda ise bu merakım hep sürdü.
Babam her sabah evden çıktığında o vakitte uyanıp onunla birlikte gitmek için uyanmayı deniyordum ama sabah olup da güneşin çoktan doğmuş olduğunu gördüğümde ise ağlamaya başlıyordum.
Babam bu durumu öğrendiğinde bana bir söz vermişti. Hafta sonları beni uyandırıp balonlara götürecekti. Söylediği gibi de yapmıştı. Sonra ki yıllarda, on üç on dört yaşlarıma geldiğimde bana pilotluk işini öğretmeye başladı. On sekiz yaşına girdiğimde ilk kez onun kontrolünde ama kendi başıma balonu uçurmuştum.
Babam işi artık öğrendiğimden emin olduğunda beni balona yalnız göndermeye başladı. Son üç yılımı da profesyonel bir balon pilotu olarak geçirdim ve hala da devam ediyorum. Bundan sonrada yapmaya devam edeceğim. Hatta babamla birlikte bir hayalimiz var.
Küçükken bir gün bana Jules Verne’ nin Balonla Beş Hafta isimli romanını hediye etmişti. Onu ilk okuduğum zamanlar babama neden bir gün biz de denemiyoruz demiştim.
Meğerse onun da benzer bir hayali varmış. Balonla birlikte Türkiye turu yapmak. Yıllardır bu hayali kuruyoruz eminim bir gün bu hayalimizi de gerçekleştireceğiz ama öncelikle babamın bulunması gerekiyor.
Turistler kendi dillerinde bir şeyler anlatmaya devam ederken daldığım hayallerden çıkıp etrafa bakındım.
Yeterli yüksekliğe eriştiğimiz de bir süre burada kalıp kafilenin etrafı izlemesini bekledim. İşte tüm o güzelliği ile Kapadokya, güzel atlar diyarı ayaklarımızın altında kendini bize gösteriyordu. Tıpkı bir peri masalı gibi. Birkaç saati gökyüzünde bu muhteşem manzara eşliğinde geçirdikten sonra yeniden yeryüzüne inişe geçtik.
Turistler birer birer sepetten indiğinde Hasan ağabey turistlerle birlikte dolmuşa geçti. Gelip beni yeniden alacaktı. O gelene değin ben de bir köşeye oturmuş manzarayı izlemeye devam ettim. Buralarda çok anım vardı. Üstelik birçoğunu da babamla birlikte yaşamıştık. Oturduğum yerde derin bir iç çekip telefonumu çıkardığımda YouTube’ dan yeni bir bildirim gelmişti.
Takip ettiğim bir Youtuber kadın vardı. Yasemin Aksoy. Kendisi bir bitki bilimciydi. Farklı ülkeleri gezip egzotik bitkileri ve canlıları tanıtıyor ve ilginç deneyler yapıyordu. Hatrı sayılır bir takipçisi vardı. Onlardan birisi de bendim. Bugün yine yeni bir video yüklemişti.
Hasan ağabey dönene kadar videoyu açıp izlemeye koyuldum.
Dakikalar sonra Hasan ağabey lacivert kamyonetle karşıdan göründüğünde yarım bıraktığım videoyu kapatıp kamyonete doğru ilerledim. Birlikte malzemeleri yeniden kamyonete yerleştirdiğimiz de çarşının yolunu tuttuk. Amcamların oteline gidecektim.
Öğle yemeklerini genelde orada yiyordum. Hem bugün gidip amcama babamdan yeni bir haber olup olmadığını soracaktım. Bir süredir soramamıştım. Amcam bu aralar oldukça yoğun görünüyordu. “Hasan ağabey beni otele bırakabilirsin. Ben sonra bisikletle eve dönerim.” “Tamam zaten benim de otelde birkaç halletmem gereken işim vardı.” Dakikalar sonunda taş otelin önüne geldiğimizde hızla kamyonetten indim.
Büyük taş otelin basamaklarından koşarak içeri girdiğimde her bir yanı turistlerin doldurduğunu gördüm. Terastaki cafe bölümüne ulaştığımda tahmin ettiğim gibi amcam köşede ki masada oturmuş birkaç adamla sohbet ediyordu. Hızla yanlarına gittim. “Amca sana şey soracaktım.” Amcam hararetle bana baktığında derin bir iç çekip, “Yeni bir gelişme yok kızım. Bak biliyorum geri döneceğini düşü… “ Konuşmaya başladığında sözünü yarıda kestim. “Tamam amca konuşmanın sonunu tahmin ediyorum. Sana kolay gelsin.” Hızlı adımlarla amcamı geride bırakırken gözlerim doldu.
Kimse babamın geri döneceğine artık ihtimal vermiyordu. Ama hissediyordum işte babam hayattaydı. Otelden çıktığımda köşeye bıraktığım mavi bisikletimi alıp kulaklığımı taktığımda hızla oradan uzaklaştım. Uzun bir bisiklet yolculuğundan sonra Güvercinlik Vadisi’ ne ulaştım. Her canım sıkıldığında soluğu burada alıyordum.
Benim için adeta bir dert köşesiydi.
Bunca güvercinle bir arada olmak bana terapi gibi geliyordu. Bisikletimi bir kenara bırakıp çantamdan her zaman yanımda taşıdığım küçük yem kutusunu çıkardım. Gözlerimden yaşlar boşanırken yemleri güvercinlere doğru atıyordum. Nihayet yorulduğumda geriye dönüp tepeye oturdum.
Bir süre boş boş güvercinleri ve manzarayı izlerken hala kulağımda çalan müziği yeni fark ettim kapatmak için elime aldığımda YouTube’ da ki videonun hala olduğu gibi kaldığını gördüm. O an aklıma bir fikir gelmişti. Yasemin Aksoy. Onu buraya davet edebilirdim. Amcamla konuşursam kesinlikle kabul ederdi. Hem otel içinde reklam yapmış olurdu. Bu sayede ben de istediğime kavuşabilirdim.
Hızla telefon rehberinden amcamın numarasını tuşladım. Yanına gelip onunla bu fikri konuşmak istediğimi söyledim. Yeniden otele döndüğümde odasına girdim. Konuyu ona açtım. “Yani internette birçok kişi onu tanıyor diyorsun. Yabancılar da.” “Evet amca eğer kabul edersen onu otelde kalması için davet edebiliriz. Memnun kalır ve internette paylaşırsa daha fazla kişi otele gelecektir.” “Tamam sen iletişime geçin gerisini ben hallederim.” Odadan çıktığımda yüzümden gülücükler saçılıyordu.
Cafe bölümüne geçip hızla telefonumdan Yasemin Aksoy’ un hesabını buldum.
Otel adına yazacaktım. Böylelikle kabul etmesi daha kolay olacaktı. Mesaj atıp bir süre bekledim. O esnada da karnımın acıkmaya başladığını hissettim. Bir şeyler sipariş ettikten sonra yemeye koyuldum.
Gözlerim hep telefonumdaydı. Bir an evvel geri dönüş yapmasını istiyordum. Dakikalar geçmiş bilmem kaçıncı meyve suyumu içiyordum ki O esna da bir mesaj belirdi. İşte cevap yazmıştı. Ancak birkaç güne Türkiye’ de olacağından ve en kısa zamanda da gelmek istediğinden bahsediyordu.
Bir süre detaylar hakkında konuştum. Bir hafta sonra burada olacaktı. Bu bir haftanın hızla geçmesi için dua ediyordum. Bir haftanın sonunda sabah ki tur programını tamamlayıp Hasan Ağabey ile birlikte havaalanına gittik. Bir süre bekledikten sonra karşıdan Yasemin Aksoy’ u gördük. Hızla yanına ilerledim.
“Merhaba Yasemin hanım Altay otelden geliyoruz. Internet üzerinden konuşmuştuk.” “Konuştuğum kişi sendin demek. Haydi gidelim o zaman.” Eşyaları bagaja yerleştirdikten sonra otele ilerledik. Yol boyunca göremeden ve Kapadokya’ dan konuştuk.
Bugün geç olduğu için onunla çok fazla konuşma fırsatım olmamıştı.
Ama amcamla konuşmuş kalacağı süre boyunca ona rehberlik edebileceğimi söylemiştim. Nihayetinde o da kabul etti. Sabah uçuş alanında son hazırlıkları bitirip turist kafilesinin binmesini bekledikten sonra kalkışa geçtik.
Bu kez Yasemin Aksoy’ da vardı. Balonu benim kullandığımı görünce ufak çaplı bir şaşkınlık yaşadı. “Sen balon pilotu muydun? İlk kez bir kadın balon pilotuyla karşılaşıyorum. Senin için zor olmalı.” “Severek yaptığım bir iş o yüzden zor kısmını gözüm pek görmüyor.” Bana gülümsedikten sonra telefonunu çıkarıp resmimizi çekti. “Sana da göndereceğim.” Turdan birkaç saat sonra hızla otele vardım. Yasemin hanım orada bekliyordu. “Merhaba, size ben rehberlik edeceğim.” “Sen balon pilotu değil misin?” “Balon turu belli bir süre devam ediyor kalan zamanda da rehberlik yapabiliyorum. Çocukluğum buralarda geçti. Her bir köşeyi avucumun içi gibi biliyorum bundan hiç kuşkunuz olmasın.”
Amcamdan aldığım jeepe bindiğimizde onu buradaki vadilere ve açık hava müzelerine götürdüm. Güvercinlik Vadisi’ ne geldiğimizde o video çekmeye devam ederken ben de ona konuyu nasıl açacağım konusunda kıvranıyordum.
Nihayet yanıma geldiğinde konuşmaya karar verdim.
“Yasemin hanım sizinle bir konu da konuşmak istiyorum.” “Tabii.” “En başından başlayayım. Ben bir yılı geçkindir babamı arıyorum. Kayıp hala daha dönmedi. Herkes öldüğünü söylüyor ama ben inanmıyorum.
Bir arkadaşı var denizci. Askerlik arkadaşı. Onunla açıldılar o döndü ama babam dönmedi. Fırtına da tekneleri hasar almış.” “Başın sağolsun senin için üzüldüm. Peki benden ne istiyorsun?” “Babamla bir hayalimiz vardı. Balonla Türkiye’ yi gezmek. Ben de düşündüm ki eğer bu hayalimizi gerçekleştirirsem herkes görür ve babamında haberi olur.” “Ben bu planın tam olarak neresindeyim?” Benden ses çıkmayınca yeniden konuşmaya devam etti. “Sanırım durumu şimdi anlıyorum. Sen aslında beni buraya bunu insanlara duyurabilmem için çağırdın değil mi? Beni takip ediyor olmanla bir ilgisi yoktu.”
“Hayır sizin videolarınızı seviyorum. Benim de bir kanalım var burada çektiğim videoları paylaştığım. Balondan Hayaller. Doğru sizi birazda bu yüzden çağırdım. Sizin sayfanızı dünyadan insanlar takip ediyor ben de düşü… “ “Benim bunu videoya almamı istiyorsun öyle mi? Pilotluk işini kaç yıldır yapıyorsun?” “Dört yıl olacak.” “Bak ben bu işleri yapalı neredeyse yirmi yıl olacak şu an otuz sekiz yaşındayım ve bunun ön yılını bu gördüğün videolara ayırdım. Ya sen? Nasıl yapacaksın bunu? Ben çeksem bile… “
“İlk kez balona bindiğimde yedi sekiz yaşlarındaydım. Balon eğitimini ön üç yaşımda almaya başladım. Yakında yirmi iki yaşına basacağım, yaklaşık dört yıldır profesyonel olarak bu işi üstleniyorum. Birkaç aydır bunun için denemeler yaptım. Hala da gizli gizli eğitim balonuyla denemelere devam ediyorum. Tabii bundan kimsenin haberi yok. Sizden sadece paylaşmanızı istiyorum babam şu an da başka bir ülkede olabilir. Bunu insanlara duyurabilirsem belki bir gören olmuştur. Bir yerlerde onu bulabilirim.”
“Bu anlattıkların çok etkileyici ama ya diğerleri haklıysa.” “Bir şey değişmez ki hayalimizi yalnız bile olsa gerçek kılmış olacağım. Tersi olursa da yok bitmeden babam bana ulaşacaktır.” Sözlerimi bitirdiğim de gözlerimden süzülen yaşlar toprağı ıslatıp kurudu. “Babanı çok seviyor olmalısın ama bu çok tehlikeli nasıl idare edeceksin. Bence bu konuyu kapatıp geriye dönelim.”
“Bana yardım etmeyeceksiniz değil mi? Ama siz olmasanız da ben bunu yapacağım.” Sessizliğini korurken arabaya binip yeniden otele döndük. O günden sonra da bir daha zaruri durumlar dışında konuşmadık. Günler sonunda yeniden evine döndüğünde hayallerimin son bulduğunu hissediyordum.
Böylece bırakmaya da niyetli değildim. Günler sürecek olan çalışmalara devam ettim. İlk denememde sadece Aksaray’ a kadar gidip dönebildim. Bir sonrakinde ise rotamı Kayseri’ ye çevirdim. Yakıt sorununu çözmeliydim. Ne kadar uzağa gidersen gideyim yakıt hemen bitiyordu. Üstelik rüzgarda işin cabasıydı. Üçüncü denememde Yozgat’ a kadar ulaşmıştım. Ama hava koşulları nedeniyle her seferinde turu tamamlayamadan yarıda bırakmam gerekmişti.
Pes etmek istemiyordum ama bunca sorunu çözmek kolay değildi. Her şey iyi düşünülmeli ve önlemi de ona göre alınmalıydı. Üstelik bir sorun daha vardı ki böyle kafama estiği gibi kolayca eylemimi gerçekleştiremezdim. Günler günleri kovalarken hala herhangi bir ilerleme kaydedememiş bir halde Güvercinlik Vadisi’ nin yolunu tutmuştum.
Oturmuş sıkıntıyla güvercinlere yem atarken o sırada bir ses işittim. “Güneş hala şu işi yapmaya kararlı mısın?” Başımı çevirip baktığımda Yasemin Hanımla karşılaştım. Oturduğum yerden kalkıp ona doğru yürüdüm. “Aslında öyleydi ama bu işi yapmak çok zor.” Dedim hüzünle. “Nereye kadar gidebildin?” “En son Konya’ ya kadar ilerledim ama her şeyi hesaba katmak gerekiyor.” “Bu çok güzel epey yol katetmişsin. Bence bu bile büyük başarı.” “Yetmez ki.” “Eğer kabul edersen seninle bu yolculuğa çıkmak istiyorum.” “Siz ciddi misiniz? Bu tehlikeli bir yolculuk siz demiştiniz.”
“Öncelikle bana Yasemin abla diyebilirsin. İkinci olarak da yapalım şu işi.” Yasemin ablayı başımla onayladığımda oturup detaylar hakkında ve gerekenler hakkında konuştuk. Öncelikle yakıt konusunu halletmek gerekiyordu.
Ama öncesinde bir konu daha vardı aile büyükleri ile konuşmak. Bunu da uzun uğraşlar sonunda Yasemin abla halletmişti. Amcamı ve babaannemi ikna etmek zor işti. Ama ilginç bir şekilde onları ikna etmeyi başarabilmişti. Günler sonunda tüm hazırlıklar tamamlandığında Yasemin abla bizim için bir başlangıç videosu hazırladı.
“Herkese merhaba arkadaşlar, bugün ilginç bir konu ile karşınızdayım. Yanımda gördüğünüz kız henüz yirmi iki yaşında ve bir balon pilotu. Onun bir hayali var daha doğrusu onun ve babasının. Güneş Altay. Güneş bir deneme yapmak istiyor balonla Türkiye’yi gezmek. Onun babası bir tekne de fırtınaya yakalandı ve bir yılı aşkındır da herhangi bir izine rastlanmadı. O da bu hayallerini gerçekleştirip babasına ulaşmak istiyor. Babasının adı Salih Altay. Resmini de sizinle paylaşacağım. Şimdilik bu kadar son gelişmeleri birebir sizinle paylaşmaya devam edeceğim. Takipte kalın.”
Konuşmaya hem Türkçe hem de İngilizce olarak tamamladığında videoyu yükledi. Dakikalar sonunda insanlar videoya yorumlar yazmaya başlamışlardı.
Herkes için oldukça ilginç bir durumdu. Olayın yankıları dört bir yana yayılmışken biz de herhangi bir aksilik çıkmaması adına son kontrolleri yapıyorduk. Birkaç gün sonra belirlediğimiz rota doğrultusunda ilk adımı atmaya başlayacaktık.
O birkaç günde durumu öğrenen bir grup kalabalık olaya canlı şahit olmak adına Aşıklar tepesine gelmişlerdi. Kalkış noktamız tam da burası olacaktı. Pilotluğa ilk adım attığım yer. “Ne düşünüyorsun Güneş? Tam da istediğin gibi insanlar duymaya başladılar. Baksana turistler bile burada. Gazeteden gelenlerde oldu. Yakında haberlerde adını da görürüz.”
“Aslında olaylara bakış açımız onlarla çok farklı. Ben babamı bulmak ve bir hayalimi gerçeğe dönüştürmek istiyorum onlar ise sırf meraktan ya da benim başarısızlığımı görmek için buradalar.” “Haklısın aslında. Ama bu herkes için farklı bir olay denenmemiş bir şey. Merakta olmaları normal. Senin içinse işin sonucu önemli. Hayal kırıklığı yaşama ihtimalini de göz önüne almalısın.”
Ona sadece gülümsemekle yetindim. Sonucu ne olursa olsun bunu yapmak istiyordum. Nihayet kalkış günü geldiğinde etrafımızı saran Türk ve yabancı insanlar meraklı gözlerle her adımımızı izliyorlardı. Diğer yandan haberi ilk önce kanalda yayınlamaya çalışan gazeteciler canla başla uğraşıyorlardı. Ben ise içimde ki tuhaf bir heyecan ve sıkıntıyla son kontrolleri yapıyordum.
Bu yüzden karnıma kramplar girmişti. Heyecan ve sıkıntıdan gece boyunca uyumakta zorlanmıştım. Yanımıza bize bir süre yetecek kadar aldığımız yiyecekleri bir yük sepetin içine yerleştirdikten sonra kalabalığa döndüm. “Birkaç dakika içinde uçuşumuz başlayacak. Geldiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Sonuçlarını çok da tahmin edemeyeceğim bir yolculuğa çıkıyoruz. Umarım sorun çıkmadan sonuca varabiliriz.”
İnsanları geride bıraktığımızda Yasemin abla ile birlikte sepette ki yerimizi aldık. O ise kanalından canlı yayını açmış insanlara duyuru yapıyordu. Yeterince yükseldiğimizde Kapadokya tüm güzelliği ile bizi selamlıyordu. İçine sığmayan bir hisle geriye dönmeden önce son kez onu selamladım. Buraya yeniden babamla birlikte dönmeyi çok istiyordum. İlk rotamız Aksaray olacaktı. Sonra da Konya balonu her yere indiremeyeceğimiz için düzlük alanlardan ilerlemeye çalışacaktım. Bu şekilde tüm ülkeyi gezmek imkansız gibiydi ama yine de benim için unutulmaz bir deneyim olacaktı.
Neyse ki sorun çıkmadan ilk rotamız olan Aksaray’a varmıştık. Yasemin abla çizdiğimiz rotayı öncesinde canlı yayında verdiği için ilk varış noktamızda bizi meraklı bir kalabalık bekliyordu. Aşağıya iniş yapmak biraz zor olsa da bunu da halletmiştim. İndiğimiz yer bir kasabaydı. Dinlenmek üzere bir süreliğine indiğimizde kalabalık etrafımıza toplaştı.
Elinde ayran ve gözlemler ile teyzeler yanımıza ulaştığında tereddüt etmeden aldık. Yarım saat kadar onlarla sohbet ettikten sonra yeni varış noktası için kalkışa geçtik. Konya’ya varmamız biraz zaman almıştı. Üstelik bugün epey rüzgarlı bir gündü. Bu yüzden zorunlu iniş yapmak durumunda kaldık.
Düz bir alan bulduğumuzda varacağımız yerden çok daha erken bir yerde durduk. Burası da başka bir kasabaydı. Rüzgar dinene dek bir evde kalmayı düşündük. Kasabaya girecekken peşimize takılan köpekler yüzünden arkamıza bakmadan koşmamız gerekti. Neyse ki kasabanın muhtarı imdadımıza yetişmişti. Konuyu anlattığımızda bizi haberlerde gördüğünden söz etti.
Rüzgar dinmediği için gece orada kaldık. Sonraki gün yeniden yola koyulmak için evden çıktık. Balonu yeniden şişirmek gerekiyordu bir süre durup şişirdikten sonra yeniden yola koyulmak için hazırdık. Yaz boyu süren zorlu ve sıkıntılı geçen bir yolculuğun ardından kendimizi İstanbul’ da bulduk.
Durup birkaç gün Yasemin ablanın evinde dinlenmek istiyorduk. Geldiğimizde bizi yine büyük bir kalabalık karşıladı. Başından beri bizi destekleyen insanların burada olması cesaretimi körüklüyordu.
Başlangıçta aldığımız olumsuz yorumları tüm bu manzara karşısında unutmuştum. Sepetten inmiş meraklı kalabalığın arasında ilerlerken arkamdan bir ses işittim. “Güneş kızım.” Bu ses o kadar tanıdıktı ki gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Hızla arkamı döndüğümde işte oradaydı. “Baba.” Kalabalığın arasında koşarak giderken o da bana doğru geliyordu. O esna da herkes kameralarına sarılmış bizi çekiyordu.
Coşkulu bir kalabalıkta tezahüratlar ve alkışlar eşliğinde bizi izliyordu. Aylar sonra yeniden babamı karşımda görmek tarif edilemez bir duyguydu. Kimse inanmamıştı ama işte karşımdaydı. Yasemin abla yanıma geldiğinde nemli gözlerini eliyle silip, “Buna inanamıyorum gerçekten baban hayattaymış.” Dedi. Ona sarılıp teşekkür ettim. Bu belki de onun sayesinde mümkün olmuştu.
“Teşekkür ederim Yasemin abla sayende babam bulundu.” “Hayır bu senin başarın etrafına baksana bunca insan senin için burada.” Gazeteciler yanımıza gelip sorular sormaya başladığında Yasemin abla ve gitmemizi teklif etti. Hepimizin biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı. Daha sonra açıklama yapmak için geriye dönecektik. Yasemin ablanın evine geldiğimizde bir şeyler yerken babam tüm başından geçenleri anlatmaya koyuldu.
“Arkadaşımla denize açılmıştık. O gün deniz oldukça sakin görünüyordu. Neredeyse İtalya kıyılarına değin yaklaşmak üzereydik ama birden fırtına kopmaya başladı. Biz daha ne olduğunu anlayamadan birden dev dalgalar oluştu. Geri dönmek için harekete geçmiştik ama olmadı dalgalar bizi okyanusa sürüklemeye başladı. Yelkenleri çekmek için uğraşırken tekne yan yatmak üzereydi.
Sarsıntıdan dolayı düşüp başımı çarptım sonra sulara gömüldüğümü anımsıyorum. Gözlerimi açtığımda kendimi bilmediğim bir dilde konuşan insanların yanında buldum. Günler sonra benim dilimden anlayan birilerini buldular. Birkaç hafta baygın yatmışım. Uyandığımda bir şey hayırlamıyordum. Meğerse Brezilya’ daymışım.
Balıkçı bir aile tesadüfen beni bulmuş kıyıda bir kasaba da çiftçilik yapan dedelerinin yanına bırakmışlar beni. Her zaman gelip beni kontrol ediyorlardı. Birkaç hafta öncede senin videonu görmüşler biraz zor oldu ama seni görünce kafamda bazı şeyleri belirmeye başladı.
Geri dönmek bu yüzden zor oldu. Ama neyse ki artık buradayım. Seni çok özledim kızım. Hayalimizi gerçekleştirdik demek.” “Meğer neler olmuş. Hayal konusunda endişen olmasın baba henüz gidecek çok yer ve zamanımız var. Sen daha iyi olduğunda yolculuğumuzu birlikte tamamlayacağız.” Birkaç gün babanla birlikte geçirdikten sonra gazetelere durum hakkında açıklama yaptık.
Her yer babam ve yolculuğumuz hakkında çıkan haberlerle doluydu. Bir rekora imza atmıştık. Herkes böyle biliyordu. Ama ben babamı bulmuştum diğer olanlar benim için o kadar da önem arz etmiyordu.
Yeniden Kapadokya’ya döndüğümüzde babamı kurtaran aileyi otelimize davet ettik. Onlara hem minnet hem de bir can borçluyduk. Kalan yolculuğu tamamlamak için yeniden hazırlıklara başladığımızda bu kez yanımızda babam vardı.
Son noktaya kadar birlikte ilerledik. Bitiş noktasına ulaştığımızda yine büyük bir kalabalık bizi bekliyordu. Aşıklar vadisi bizi bekleyen gururlu ve heyecanlı gözlerle doluydu. Başladığımız noktaya geri dönmüştük. Yola yalnız çıkıp babamla dönmenin verdiği büyük bir sevinçle babama sarıldım.
Telefonumdan yükselen alarmın sesi ile uyandığımda babam çoktan uyanmıştı. Bugün yeniden uçuşlar başlıyordu. Bir rekor kırmış olabilirdik ama hala bir balon pilotuydum. Vadiye vardığımızda büyük bir turist kafilesi balonun başında sıraya geçmiş bizi bekliyordu. Anlaşılan ünümüz dünyaya yayılmıştı.