
2 KASIM 1914
Komutanlar diyor ki; “Ölüm, mutlaktır ey asker! Şehadete ermek, al bayrağın uğruna şehit düşmek kaçınılmaz sonumuz. Fakat ne olursa olsun tek gayemiz zaferdir. Bu vatanı kurtaracak olan sizlersiniz. Korkmayınız evlatlarım! Cesaret hep sizinle olsun. Bir onu bir de imanınızı güçlü tutun. Biz Allah yolunda olduğumuz müddetçe Allah da bizimle olacaktır. Ey evlatlarım! Türklük, hep kalbinizde olsun, onu baş tacı yapın. Son nefesinizde bile Türklük aksın damarlarınızdan. Düşman çok diye aldanmayın. Varsın çok olsun, onların gözünü hırs bürümüş. Onlar yeni yerler için savaşırken; biz, en değerlimiz için, evimiz için, anamız, babamız, evlatlarımız için savaşacağız. Söylesene ey asker! Kim daha güçlü?” Cephede herkes durgun. Kimileri Kuran okuyor. Kimileri bir köşeye sinmiş, dalgın düşünceler içerisinde kaybolup gitmiş gibi. Aslında herkesin yaptığı tek bir şey var. Beklemek. Bekliyoruz…
22 OCAK 1915
Ellerim titriyor… Aylar sonra ilk kez alıyorum kalemi elime. Zar zor bulduğum bir miktar mürekkeple yeniden yazıyorum. Yüzlerce şehit verdik. Mermiler havada çarpışıyor. Toprak artık sadece kırmızı. Belki dört, belki beş kere vuruldum, bilmiyorum. Biri hariç hepsi sıyrıklardı. Son sefer sol omzumdan vuruldum. Silah tutamaz hale geldim. Bırakmadılar beni bacılar. Yaran kötü, savaşamazsın diye. Çok kan kaybettim. Bin bir zorluklarla getirttikleri ilaçların hiçbirini ısrarla kabul etmedim. Onlar da zorlamadılar zaten. Çünkü biliyorlar ki; her gün benden çok daha beter olanlar geliyor. Ve eğer ilaç yoksa… Birçok kişiyi şehadete uğurladık bu yüzden.
Bu, belki son yazım. Bugün cepheye dönüyorum. Ama bacılara tembih vuracağım. Allah’ın izniyle eğer şehit düşersem, bu defteri anama ulaştırsınlar diye. Yirmilerimde beni kınalı kuzu olarak teslim ettiğinden beridir, bu defteri hiç ayırmam yanımdan. Mektebe ilk başladığım zamanlar hediye etmişti bana. Bak! Kınalı Kuzu’n büyüdü ana! Anam… Ellerinin kokusu burnumda tütüyor, ah bir bilsen. İnşallah dönmem bir daha memlekete anam. Ay yıldızın altında veririm son nefesimi. Ama kızma bana bunları dedim diye. Hatta gurur duy anam. Oğlun ‘Şehit oldu!’ diye gurur duy istiyorum benimle.
15 MART 1915
Artık tutamıyorum gözyaşlarımı. Onca askeri şehit verdik. Komutanlar zafer artık çok yakın diyor ana! Şehit olamadım, en azından zaferi görsem gözlerim açık gitmem anam… Ama, ama geri dönersem nasıl bakarım yüzünüze? Kasabadaki neredeyse tüm delikanlılar gidip de dönememişken, ben nasıl bakabilirim yüzünüze? Burada herkes zaferi bekliyor ana, ben de. Hatta zafer ile övünmek elbette ki çok istiyorum. Ama yine de vicdanım el vermiyor ki anam…
16 MART 1915
Cephede büyük Çanakkale Zaferi’nin ayak seslerini duyar gibiyiz artık. Bundan sonrasında
***
Bundan sonrasında ne var ben söyleyeyim size. Her bir köşesine kan sıçramış defter yaprağı ve de yarım kalan bir yazı… Başının tam arkasından vurulan ‘Kınalı Kuzu’ çok yaklaşmış olmasına rağmen zaferi göremedi fakat yine de gözü açık gitmedi. Çünkü son nefesini Al Sancak’ın uğruna, onun kızıllığının altında vermişti.