Bir Acı Deniz
Bir insanın daima güvendiği vardır. Kendisinden bahsediyorum. Çünkü bilir ki bir başkasındaki güven ona sadece ders verecek. Hiç kolay olmayacak; adını bile yazamadığın insanı en geniş zamire sığdırmak.
Günü geldiğinde güvenecek insan. Kendine olan güvenini bile yitirip, bir başkasına güvenecek. Kendi adını onun bir harfinde unutacak. Daha sonra yine üzülecek. Birini bulacak. Anlatacak derdini, ardından teselli edecekler. Belki tek geri dönüşü olmayan yolda yaralayacaklar insanı. Güveni sarsılacak ama “tecrübe” diyecekler. İnsanı büyüten, durdukça kanayan, kime gitse kanatan o acının adına tecrübe diyecekler. Kimsenin kimseyi anlamadığı ama herkesin boğulduğu tek deniz olacak aşk. İçine güven girecek. Denizin tuzu olacak. Kendini aşan insan; bir başkasına güvenip onun denizinde boğulacak. Kanaya kanaya güvenecek. Kendine güveni çoktan gidecek insanın. Gittiği yerde terk edilecek. Terk eden bile fark etmeyecek. Sonra kendi omzuna yaslanacak kadar eğilecek boynu. Gözyaşları yanaklarına değmeyecek. İşte o zaman geldiğinde kendi dahil kimseye güvenmeyecek. Zaten bir başkası için kendini terk eden o değil mi? Peki yaralanmak mı yakıyor canı yoksa canı yanınca mı yara alıyor insan? Her yara aldığında mı güçlenir yoksa güç yara verende midir?
Acısı katlanan, kanadıkça çoğalan tek acı olacak güven. Yeniden güvendiğini sanacak insan. Ne büyük acı… Oysa insan, kendine yenildiği zaman çekilecek beyaz bayrak. Aşk; hiçbir öz geçmişe sığmayan en büyük tecrübe olacak.
Şu anda hastane kafeterya sindan okuyorum yazılarını. Kalemin tükenmesin…