Dizi&FilmFelsefeİncelemeler

Psikolojiyle İç İçe Bir Bilim Kurgu : Mr Nobody

Film Edward N. Lorenz’in bir kelebeğin kanat çırpmasının, dünyanın başka bir yerinde bir kasırgaya sebep olabileceği görüşünden hareketle Kelebek Etkisi felsefesi üzerinden işlenir. Bundandır ki ana karakter ne zaman bir seçim yapacak olsa metaforik olarak kullanıldığını düşündüğüm yaprak görüntüsü gelir ekrana. Yaprak filmin sonuna kadar ara ara gözükür, savrulan bir yapraktır bu seçimlerimizin sonucunda akışta savruluşumuzu temsil ettiğini düşündürebilir. Ana karakter Nemo’nun yaşlı halinin gösterimiyle başlar film. 2092 yılıdır ve ölümsüzlük bir şırıngayla insanlara enjekte edilebilecek kadar teknoloji gelişmiştir fakat Nemo yaşayan son ölümlüdür. Onun terapist olarak düşündüğüm bir adamla konuşması ekseninde gençliğini hatırlamasıyla devam eder. Bir çocuğun sesinden dinleriz hayat hikayesini ve annesiyle babası ayrılıp da annesiyle mi gideceği babasının yanında mı kalacağı kararını verirken şöyle der o çocuk;
”Püre ile salçayı karıştırırsanız sonradan onları birbirinden ayıramazsınız. Duman babamın sigarasından çıkar ama asla geri dönemez. Biz de geri dönemeyiz. Bu yüzden seçim yapmak zordur. Doğru seçimi yapmanız gerekir.”
Tam da bu noktada alternatif evrenler devreye girer tercih edilen, tercih edilmeyen ve hiç tercih yapılmaması durumu üzerine 3 alternatif evren oluşur ve izleyiciye hangisinin tercih edilen olduğu film sonuna kadar açıklanmaz ancak son sahnede anlaşılır hangi evrenin gerçek olduğu. Sonuyla ters köşe yaptıran bir yanı vardır. Tercihlerimizi, verdiğimiz kararları,kararsızlığın getirilerini sorgulamamızı sağlar film. Karakterlerin psikolojik yapılarına bakacak olursak; Örneğin Sarah Polley’in canlandırdığı Elise karakteri tipik bir Borderline Sınır kişilik bozukluğu yapılanmasıdır. Çok hızlı değişen ruh haline sahiptir. Görünüşte çok güzel bir kızdır Nemo hemen ona aşık olur fakat Elise kendinden yaşça büyük belalı bir tip olan Stefano’ya takıntılıdır. Kavgalarında abartılı tepkiler vererek kendisini barda oluşlarına etraflarının kalabalık olmasına aldırmadan yere atar ve sinir krizi geçirir. Sonra hiçbir şey olmamış gibi kalkıp barı terk eder. Orada gördüğü Nemo’yu da çağırır. Kendisini hiçbir zaman fark etmediğini söyledikten sonra Nemo onunla tanışmaya çalıştığında da olumsuz şeyler söyleyerek onu kendinden uzaklaştırmaya çalışır. Biraz sinir bozucu gelebilir ama çok hızlı değişen duygudurumu vardır Elise’nin ve bu durum onu çok fazla zorlar. Nemo ile evlendikleri bir alternatifte Elise’nin hastalığı ilerler ve psikoz boyutuna gelir. Yataktan bile çıkamaz, Sürekli ağlar ve Nemo’yu suçlar öte yandan da bir anda ona sarılıp seni seviyorum ne olur gitme der. Tek bir sahnede onu mutlu görürüz. Gürültüden şikayet ederek yataktan çıkamadığı bir günde Nemo’nun ona kızlarının doğum günü olduğunu söylemesiyle ”Ne kötü bir anneyim hiçbir şey yapamıyorum.” diye ağladıktan sonra aniden kalkıp partiye katılır ve tüm kalabalık içinde en çok eğlenen odur öyle ki neşesini etrafına da yayar ve herkes olduğundan daha coşkulu eğlenmeye başlar. Yine çok hızlı bir şekilde değişen ruh halini görürüz. Bütün duyguları abartılı bir şekilde yaşadığı için eğlenceyi de abartır. Sınır kişilik bozukluğu denmesinin sebebi de budur. Bireyler duygularını olabilecek max sınırında yaşarlar. Dışarıdan abartılı gözükse de içlerinde gerçekten hissederler o duyguyu. Diğer karakterler daha yüzeyseldir. Derinleştirilmemiştir. Jean çok sakin kendi halinde naif biridir. Zaten çok az sahnede karşımıza çıkar. En çok Anna karakterini görürüz alternatif evrenleri birbirine bağlayan bir karakterdir. Fakat o da yüzeysel yansıtılmıştır. Zaman ve mekan’ın aşkı yenemeyeceğini yansıtan bir imgedir. Normal,sıradan bir kızdır. Belki de onu aşk yapan bu sıradanlığıdır. Film’de biraz böyledir aslında sıradan şeyleri alışılagelmedik bir şekilde ele almamızı sağlar. Bunu bir kaç replikle örneklemek gerekirse;
”Neden geçmişi hatırlayabiliyoruz da, geleceği hatırlayamıyoruz? Neler olacağını bilemezsek seçim yapamayız ama eğer neler olacağını bilirsek seçim yapmamız imkansızlaşır.”
”Önceden, neler olacağını bilmediğınden seçim yapamıyordu. Şimdiyse neler olacağını bildiği için seçim yapması imkânsızlaştı. Satrançta yapılabilecek en iyi hamle, hamle yapmamak olursa buna zugzwang denir. Hiçbir seçim yapmadığınız sürece her şeyi mümkün kılarsınız.”
ve en nihayetinde tüm filmin ana mesajı ;
”Seçilen her yol doğrudur.
Yaşanılanlar bambaşka şekillerde vuku bulanilirdi…
…ancak öyle olsa dahi
Yine de aynı mana ve değeri taşırdı.”
Psikoloji ve bilimkurguyu felsefe potasında eriten bir yapım bu alanlardan birisine ilginiz varsa bir şans verin derim.

İrem Çavdar

üç kere üç dokuz eder bilirsin birin karesi birdir kare kökü de bilirsin "mutlu aşk yoktur" bilirsin

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu