
Mucizelere inanmıyorum. Hayatın doğduğum andan bugüne bana yaşattığı her şey birer mucizeydi. Hasarları sisli bir gökyüzünün perdesine saklanmış yorgun ve küçük sürprizler… Adım mı? Bir filmde duymuştum; ablası, müzisyen olmak isteyen çatlak ve uçarı kız kardeşini; önce sevdiği adamı ,ardından da hayallerini çaldığı için yıllar sonra karşısında görünce ‘Adın bile sahte senin!’ diye bağırmıştı. Daha o yaşımda tokat gibi yüzüme çarpan bu sözler bir film sahnesi de olsa beni radarına almış ve orada paramparça olmama yetmişti. Oysa benim yaşım kaçtı şunun şurasında? Adım mı? Sahte mi? (Hayır naraları) Tamam, bir saniye pes ediyorum. Kimilerine göre yaşantım, kimliğim ve başta adım olmak üzere… Ben bir yansımayım! Hepinizin kalbinden, yanından, sağından, solundan ve kenarından geçip gittiği. Bazılarının çok sevdiği, bazılarının bir mezar gibi içlerine gömüp inkar ettiği. Adımı hala bilmek istiyor musunuz?
Adım Şölen. Şölen Tezcanlı. 14 yaşımda girdim bu sektöre. Daha doğrusu bu bataklığa(yüzünde alaycı bir gülümseme) popüler olmak ve konuşulmak kendimi bildim bileli beni hoşnut etmiştir. Peki ya bu şekilde topluma mal olmak? İşte bu sürecin en sancılı kısmıymış meğer. Bir anda tüm medyanın ilgi odağı haline gelmek, sadece medyanın mı; toplumun medyası haline gelen sosyal medyada sevgi dolu mesajlardan çok, hakaret içeren yorumlara maruz kalmak, sadece sizin değil, ailenizin de tüm bu yaşananlardan nasibini alması. Kaos üzerine kaos. Peki bütün bu olanlarda benim bir suçum var mı? Yaşımın henüz çok küçük olması ve müziğe olan bağlılığım ve tutkumun dışında sanırım hayır. Her zaman çevresi tarafından beğenilen,imrenilen ve o olmak istenilen bir kızdım. Yaşımın 14 olduğunu öğrenen kim varsa karşımda az kalsın küçük dillerini yutacak hale geliyorlardı. İnkar edemem, bu durum beni acayip eğlendiriyordu.
Annem… Ondan nefret ediyorum. İnsan annesinden de nefret eder mi canım? Tamam kesin uğultuyu. Evet. Çünkü yaşananların, geldiğimiz noktanın kısaca yaşananların sorumlusu… Bildiniz. Ta kendisi ! Genç kızlığından bu yana en büyük hayali bir şarkıcı olmakmış. Ancak ne ailesi bu fikre sıcak bakmış, ne çevresi tarafından kabul görmüş ne de karşısına bu hayalini gerçekleştirebileceği büyük bir fırsat çıkmamış. Hal böyle olunca çareyi benim üzerimde oynamakta ve gerçekleştiremediği düşlerinin kuklası olmamda uygun görmüş. Oysa anne dediğin, sıcacık, şevkatli bir yuva değil midir yavrusuna. Rahme düştüğü ilk andan beri…daha savunmazsızca gözlerimizi açtığımız ilk anda bizi korumakla ve koşulsuz sevmekle yükümlü kanatsız melekler. Fakat benim annem…ona anne demeyi bile istemiyorum. Aklıma geldikçe sinirden elim ayağım titriyor. Daha küçük bir kız çocuğunun hayatına, yaşaması gereken mutluluklara, sevinçlere ve heyecanlara kepenk indiren ve sağda solda bununla övünen birinden bahsettiğimi varsayarsak, siz olsanız ne yapardınız? Çalınan yılların ve çocukluğunuzun hesabını sormaz mıydınız? Ben yapamıyorum. Artık çok geç! Bir kere farkedildiğinizde bu zehrin tadını almak zorundasınız. Ben kim miyim? Bir başkasına geç kalmış bir hayatı 14 yaşında yaşamakla meşgul, bir yarışma programında önce jürinin sonra da tüm ülkenin hatta belki yakında tüm dünyanın dikkatini üzerine çekecek olan, her daim alımlı, güzel,sarışın,cilveli o tuhaf ve çekici kadın. Hikayem asıl burdan sonra başlıyor!