EdebiyatHikaye

Terkedilmiş Kadının Günceleri (2)

Yine aynı kahrolası sabah ve değişmeyen düzensiz uykularım. Birazdan gün ağarmak üzere. Güneşi hep birlikte uyandıralım mı? Çocukluğumdan buna yana benimle alay eden ve aslında yaşantıma hiçbir umut kırıntısı serpiştirmeyen kimi zaman kızıl kimi zaman sarışın olan bu acımasız gök cismini. Neden? Şaşırdınız mı? Bir insan ona acı çektiren ne varsa bir çocuk inadıyla daha sıkı sarılmıyor muydu varolmayanlarına hep varmışçasına…oradaymışçasına…
Afedersiniz! Çok özür diliyorum hepinizden. Sizler beni, ben de ismimi bağışlayayım. Ama siz de hiç uyarmıyorsunuz ki canım! Bir kadın var saatlerdir konuşuyor, daha doğrusu konuşmaya çalışıyor lafı eveleyip geveliyor. Sahi hiç mi merak etmiyorsunuz kimdir nedir necidir? Her neyse sözü fazla uzatmayacağım . Sizler de haklısınız. Güneşten medet uman bir kadının insanlardan çok fazla bir beklentisi olmamalı öyle değil mi ? Ama yine de anlatacağım hikayemi, belki bir roman olacağım , belki de bir roman kahramanının ta kendisi.
Evet nerede kalmıştık? Heh tamam tamam. Başlıyorum anlatmaya.

Adım Zerrin. Zerrin Köseler. 34 yaşındayım. Bir reklam firmasında Metin yazarı olarak çalışıyorum. 10 sene olacak bu işe başlayalı. Zaman ne çabuk geçiyor. Üstelik bu geçmiş zaman diliminde kim bilir kaç güneş doğup battı ıssız tepelerin ardından hayatlarımızın üzerine…

Peki neden güneş? Diye sorduğunuzu duyumsar gibiyim. Neden mi? Çocukken kurduğum bütün hayallerin bir güneşle başlayıp büyüdüğüm zaman bir güneşle devam edeceğini düşündüğüm her an ona daha fazla bağlandım. Tıpkı 19 yaşıma geldiğimde başka güneşlerinde canımı yakacağını bilmeden onlara koştuğum gibi…

Babam oldukça asabi, son derece fedakar ama kısıtlayıcı, korumacı, sevgisini sözcüklerle belli etmeyen bir insandı. Onun bu tavırları, büyüdükçe çevremdeki başka babalara kıyasla beni sorgulamalara itmiş, arada pek çok kez derin yaralar açacak mesafelerin oluşmasına sebep olmuştu.
19 yaşımın tüm bunlara bir başkaldırı olduğunu düşünürken aradan geçen 6 yılda güneşin beni ne kadar cezalandırdığına kaç kez şahit olduğumu bilemezsiniz. Oysa bir noktada yanılmıştım. İşin aslı ne güneş beni cezalandırıyordu. Ne de ben onu. Benim cezam yaşamımdaki hiçliğeydi. Varolmayana, hep varmışçasına yaklaşmak, biraz evvel bahsettiğim çocuk inadıma (kahretsin) bir kez daha bir kez daha sarılmak… 19 yaşın intikamını çeyrek asırıma geldiğimde henüz almak isteyen, platonik çığlığımın dün sancısının üzerinden geçen koskoca 6 yıl!
Hey, durun bir saniye, buralarda en az benim kadar güneşini yitirmiş başka kadınlar da olmalı . Bu düşüncemin üzerinden çok geçmeden, daha intikam naralarının alevlenmediği başka bir günde onunla tanıştım. Evet yanlış duymadınız. Kim mi Çiler? Arka sıraların eşsiz melodilerinin sahibi. Bugün çok konuştum . Hem kendimi hem de sizleri epey yorduğum için hikayenin geri kalanını daha sonrası için sakladım. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Güneşinizi kaybetmeyin olur mu? Ve sakın ola kendinizi size ait olmayan bir güneşle cezalandırmayın.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu