
Bir varmış bir yokmuş diye başlayan masallara dayadım çürük sırtımı. İki dudağının arasından çıktıkça sevdana yasaklanmış adım, ısınırım gözlerinin gölgesinde. Ömrümün kıyısına vuruyor sözlerin. Avuç avuç süzülür kendime ettiğim yeminler mecalsiz çıplak ellerime. Dilimin asma kilidine teslim olmak zorundayım. Gök/yüzündeki tebessümün kaybolmasından korkuyorum. Bu yüzden sancılı, itiraf dolu bir mektuptan sesleniyorum sana.
Ve sen yine bilmiyorsun.
Yakamozlara çivilediğin gözlerinin k/arasından kimsesiz bir hüzün damlarken, yutkunduğum çığlıklardan tuz basılıyordu yüreğimin yaralarına. Başkasına ait hissediyorsun ruhunu. İntihara teşebbüstür belki de seni sevmek ama adına veda denilen bu tiyatroyu oynayamıyorum bir türlü. Bilmiyorsun öznesi olduğun şiirlerimi.
Arsız rüzgârlar okşuyor yanaklarını. Kıskanıyorum sanırım. Güneşi gökyüzünden çalıp yamaladım yüzüme. Akıl/sızım, bu baharın da cenazesi kalktı içimde, kimliği belirsiz ezgilerden dökülür onca yaşanmamışlıklar… Erozyon olup süzülemedim gözbebeklerinden içeriye, kopartamadım dudaklarımın dikişini. Sessizlik bulaştı bir kere bu k/âğıda. Hiçbir zaman bilmeyeceksin düştüğüm kelimelerin boşluğunu ve seni sevdiğimi.