EdebiyatHikaye

Kelebeğin Rüzgarı

Elindeki kitabın kapağını kapattığında kapağındaki şairle göz göze geldi Ali. Bakışlarından şaire karşı gizliden gizliye duyduğu ama içinde köşe bucak gizlemeye çalıştığı kıskançlık okunuyordu. Teşekkür etmek istedi sonra şaire saygıyla. Şimdi hayatta olsa, bunca seneye rağmen hala sevmeyenler olurdu onu, biliyordu. Ama ona yine kucak açan birileri de çıkardı muhakkak. İçini çekti sıkıntıyla ve kitabın sayfalarını şöyle bir karıştırdı. Az önce okurken hem hayran kaldığı hem de böyle yazamadığı için kıskandığı şiirlere yeniden göz gezdirdikten sonra kafasında bir türkü, aklında bir bahar hayaliyle çalışma masasına oturdu. Güzün ayazı temelli sertleşmişti, rüzgarın uğultusu da dinmek bilmiyordu. Bu uğultuya uyanmıştı zaten zar zor daldığı uykusundan. Yeniden uyuyamayacağını anladığında çaresiz kalkmış, raftan bir şiir kitabı çekip çıkarmıştı. Şiir, uykusuz gecelerinde hasbihal edebileceği bir dost, hatta bazen o geceleri aydınlatan bir ışık olmuştu bugüne kadar. Masasının köşesinde kağıtları çekti önüne, aklındaki sevdayı, hayalindeki baharı kağıda anlattı. Anlattıkça gecenin yıldızları sanki odasında, hatta gözlerinde parlıyor, soğuk rüzgar sanki bir sevgilinin elleri gibi saçlarını okşuyordu.

Bir titremeyle uyandı. Gözlerini açarken deprem korkusu sarmıştı içini ama hayır titreyen telefonuydu, okula gitmesi gerektiğini hatırlatan kahrolası alarmdı çalan. Masadan doğrulduğunda yazdığı şiirin yarım kaldığını fark etti, onu bitirecek vakti yoktu. Ders arasında tamamlarım, deyip kitabının arasına kağıdı sıkıştırdı ve aceleyle evden çıktı. Otobüse her gün iki durak önce binip otobüsün geç gelmesine sebep olan kalabalık bugün azalmasaydı, otobüs yeşil ışığı yakalayıp Ali’nin durağına her gün geldiğinden beş dakika erken gelmeseydi Ali köşeyi döndüğünde koşmak zorunda kalmayacak, rüzgarın etkisiyle açılan kitabın arasından düşen kağıdı fark edecekti belki. Ama fark etmedi.

Hasan uykusuz geçen gecenin ve kafasının karışıklığının etkisiyle dalgınlaşmıştı, elindeki sipariş listesine bakıyor ama ne yazdığını okuyamıyordu doğru düzgün. Zaten okumayı da düzgün öğrenememişti. Babası, öğretmeni ve okulu suçluyordu ama Hasan kendisinde bir şeylerin eksik olduğunun içten içe farkındaydı her zaman. Ama o sabahki dalgınlığının sebebi ne okumasının kötülüğü ne de siparişlerin fazlalığıydı. Babasının dükkanındaki raflardan güç bela doldurduğu kolundaki sepetteki çikolatada bile sık sık servis yaptığı apartmanın kapıcısının kızını görmekteydi. Dertli adımlarla bakkaldan çıkmış yürürken her zaman imrendiği Ali’nin koştuğunu ve kitabın arasından uçan sayfayı gördü. Hasan’ın ona seslendiğini duymadan uçar adımlarla bindi otobüse Ali. Hasan dükkana geldiğinde ona veririm diye yerden aldı kâğıdı. Sepete koymadan önce içindeki birkaç kelime gözüne ilişince Ali’nin de kendisi gibi bir sevdaya tutulduğunu anladı hemen. Ama onun sevdiği çok uzaktaydı sanki ulaşılamayacak hatta hayal edilemeyecek kadar uzakta. Yine de yazılanlar insanın içini o kadar ısıtıyordu ki şiirdeki tamamlanmamışlık hissini çok umursamadı Hasan, kendisi de tamamlanamamıştı nihayetinde. Ali kağıdı düşürdüğünü fark etmediğine göre o kadar da önemli bir şey olmamalıydı onun için. Eğer onun için önemli değilse ama bu şiir önemli bir işe aracılık etse Ali kızar mıydı? Hasan istese de böyle bir şiir yazamayacağını bildiği için elindeki kağıdı bulunmaz bir fırsat olarak gördü ve adımlarını hızlandırıp karşıdaki apartmana girdi.

O sırada kapıcının evinde akşam küçük kızları için gelecek görücünün heyecanı ve temizliği vardı. Evde herkesten çok baba heyecanlıydı, bir boğaz daha eksileceği için. Anne, 16 yaşındaki kızının başına neler geleceğini biliyor ama onun bu karanlık geleceğe sürüklenmesine engel olamıyordu. Aysel kendini mutfağa kapatmış, bir mucize olması için dualar ediyordu Yaradan’ına. Hasan’ı ona şiiri vermek için mutfak camının önüne gelmiş, cesaretini toplamaya çalışırken gördü Aysel, uzun zamandır kendisine aşık olduğunu biliyordu bu yarım akıllı oğlanın. Buraya kadar geldiğine göre gemi azıya almış olmalıydı. Hasan’ın elinden kaptığı şiiri doğru düzgün bile okumadan Hasan’a bu akşam ona kaçacağını söyledi fısıltıyla ve camı kapattı. Babası yaşındaki bir adama varmaktan daha iyiydi Hasan. Az önce olması için dualar ettiği mucizenin Ali’yi uyutmayan, onun elindeki şiiri düşürüp Hasan’ın önüne sürükleyen rüzgar olabileceğini elbette bilemezdi. Bir yerlerde kanadını çarpan kelebek de iki kişinin hayatını bu kadar derinden etkileyeceğini tahmin edemezdi. Tüm bunlardan habersiz uçmaya devam ediyordu zaten.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu