
Yazın en kurak zamanlarıydı ve çölde tek başına olan bir gül yaşam savaşı veriyordu. Bir damla suya muhtaç kaldığı bu kurak günlerde bir sorun daha vardı: Böcekler… Karnı aç çöl böcekleri, fırsatını buldukları anda gülün bir yaprağından tutup ısırmaya çalışıyordu. Rüzgârın her şeyden haberi vardı. Herhangi bir böcek yaprağını ısırmak için güle yanaştığında rüzgâr kollarını güle sararak böceklerin esintiyle savrularak gülden uzak durmasını sağlıyordu. Gül bu iyiliği için her seferinde rüzgâra teşekkür ediyor ve ona borçlu olduğunu ama rüzgâra verecek bir şeyi olmadığı için ne kadar mahcup hissettiğini söylüyordu.
Gül, rüzgâr sayesinde böceklerden korunabiliyor olsa da susuzluk hayatı için hâlâ bir tehditti. Günden güne kuruyan ve yaprak döken gül, sonunun yakın olduğunu hissediyordu. Rüzgâr, gülü serinletmek için tüm kollarını ona sarıyor, güneşin yakıcı sıcağına rağmen biraz olsun gülü serinletmeye çalışıyordu. Gün içinde çaldığı ıslıklarla gülü zaman zaman neşelendiriyor, akşam olunca da üşümesin diye gülden uzak duruyordu. Gül için yaz tam bir işkence olsa da rüzgâr sayesinde ara ara gülümsüyordu. Rüzgâr uçsuz bucaksız bu çölde, kollarını sadece güle sarıyor, onu serinletiyordu.
Zaman su gibi akıp giderken çöldeki kuraklık daha da kötüleşiyordu…
Bir gün yine güneşin en tepede olduğu bir vakitte gül kollarını ona saran rüzgâra: ‘’Tüm yazı kendi sonumu düşünerek geçirdim. Bir gün benim için her şeyin son bulacağına inanarak ve bir gün her şeyin son bulmasından korkarak…’’ dedi. Boynunu yere eğmiş, sırtını rüzgâra vermişti. ‘’Tüm yazı kollarımı sana sararak ve bir gün daha fazla yaşadığını hayal ettim. Uçsuz bucaksız bu çölde sadece sana sarıldım ve bir gün olsun sonunu düşünmedim. Seninle olduğum her âna şükrettim. Her ânın tadını çıkardım.‘’ dedi rüzgâr. Gül utanmıştı. Hırsı, rüzgârın tüm yaz onun için karşılıksız çabaladığını görmesine engel olmuştu. ‘’Eğer kendim dışında başka bir şey düşünebilseydim rüzgârın sevgisini görebilir ve hayata tutunabilirdim.’’ diye düşündü. Başını son gücüyle kaldırıp rüzgâra: ‘’Benim aptallığım! Bunca zaman kendimi düşünmekten senin sevgini göremedim.‘’ dedi.
‘’Çünkü sadece kaçınılmaz olduğuna inandığın sonu düşündün. Ne kadar korkarsan o kadar kovalanırsın korktuğundan. Başından sonuna dek ben de seninle sürüklendim.’’ dedi rüzgâr.
‘’Ama yanılmadım. Artık ne kadar vaktim kaldığını bile bilmiyorum. Ölüp toprak olduğumda senin esintinle oradan oraya savrulacağım. Her seferinde kollarını etrafımda hissedeceğim.’’
‘’Her yeni sabahta ve her güneş doğduğunda sen de benim için yeniden açacaksın gülüm.”
Bu hikâye yalnızca nerede başladığını bildiğinizde anlamlı hâle geliyor. Ama siz sadece ‘’sonunu düşündüğünüz’’ için hikâyeye odaklanamadınız. Tıpkı onun yaptığı gibi…
Yazarın Notu: Bu hikâyeyi sırasıyla ”Kırık Asa” ve ”Sonunu Düşünmek” adlı ve bu hikâyeyle bağıntılı denemelerimden sonra okumanızı öneririm sevgili okurlar. 🙂