
“İnsan ne zaman yazar anne, biliyor musun” dedim. Cevap vermedi sanırım ne demek istediğimi anladı.
Biz anlaşırdık. Konuşmamayı anlaşmak sanardık. Konuşsak dağılacak şeylerin farkında olup, konuşmamayı anlaşmak sanacak kadar anlayışlıydık.
Küçük bir ses bölerdi denklemi. Bir kelime çarpardı duvarlarda. Bir söz daha söylesek, ilk kim elenirdi seçemezdik.
Benim evim bu denklemdi. Sabah bu denklemde kalkardım, işe bu denklemde giderdim, metroya bu denklemde binerdim.
En çok bir bilinmezli denklemleri sever çift bilinmezlilerin keşfedilemeyen bilinmezi olmamak için, en anlayışlı ben olurdum.
En anlayışlı ben olurdum. Denklemin tüm atık kelimelerini sabah toplar kapının önüne bırakırdım. Eve geldiğimde yarın dış kapının önüne bırakayım derdim. Unuturdum… Unuttukça her sabah beni bekleyen bir yığın sessizlikle, parmak ucunda evden çıkardım.
Ben çok unuturdum. Hep, bir bilinmezli kalırdı denklem. Çözemezdim. Çözdüğüm gün, o gün, benim günüm derdim kendime. Sonsuz bir umut demeçinden yüzüme o günün mutluluğunu seçerdim.
Ben uyurdum. Onlar kapının eşiğinden yavaşça içeri sızardı. Sabah aynı sessizlikte kelimesiz anlayışları öper, uyandırırdım.
Sonra yine, birlikte kapının önüne çıkardık. Yine sadece kapının önüne. Ben çok unuturdum. Unuttuğum her sabah için kelimesiz anlayışları öperdim.
Anlaşırdık.