DenemeEdebiyat

Sonunu Düşünmek

‘’Sabah uyandığımızda bunu yaptığımız için pişman olmayız değil mi?’’ dedim. Kafasını okuduğu kitaptan kaldırıp neden bahsettiğimi anlamamış bir ifadeyle sordu: ‘’Neden pişman olalım? Her şeyin sonunu düşünmek iyi bir şey değil. Çok düşünüyorsun.’’ dedi ve kitabına döndü.

Pencereden içeri süzülen güneş ışıkları odayı aydınlatırken gözüme kırık cam parçaları takıldı. Ne zaman kırıldıklarına dair en ufak bir fikrim yoktu. Dün gece herhangi bir anda kırılmış olabilirlerdi.

Yattığım minderden kalkıp banyoya gittim. Saçlar ve kıllarla tıkanmış lavabo giderini görünce midem bulandı. Parmak uçlarımla çevirdim musluğu. Bir kez yüzüme çaldım suyu. Etrafta havlu baktım ama her şey o kadar dağınık, kırık ve kirliydi ki bir yerlerde havlu varsa bile bulmam uzun sürebilir ve bulduğumda yüzümü silemeyeceğim kadar kirli olabilirdi diye düşündüm.

 *                 *                 *

Banyodan çıkıp parmak uçlarımda koridor boyunca yürüdüm. En sondaki sol kapıdan içeri girdim. Yere düşen kırmızı perdeleri olan bu oda hiç ışık almamıştı. Ama içerisi diğer alanlara göre daha derli topluydu. Kasvetli bir havası vardı odanın. Mobilyaları ahşap ve kırlentler de ince işlemeydi. Yere kadar uzanan ağır perdeleri açıp odanın güneş almasını istedim. Ama perdeler hem kat kat hem de o kadar uzun ve ağırdı ki kımıldatamadım. Biraz olsun bile aralayamadım perdeleri. Oda izin vermiyordu sanki… O kasvetine, acısına öyle alışıktı ki birinin gelip hiç güneş almamış bu odayı aydınlatmasına izin vermezdi.

Daha sonra odadan çıkıp karşıdaki odaya yürüdüm. Kapıyı biraz zor açtım ama girdiğimde şaşırdım. Çünkü oda, diğer odalar kadar olmasa da epey dağınıktı. Ayrıca kirli olmasa da yerlerde cam kırıkları vardı. Oda bir eskici dükkânını andırıyordu. Her yüzyıldan ve her bölgeden birer parça çalınıp getirilip konulmuş gibiydi. Kimi yerde kırık duruyor, kimi odanın en gözde yerinde bütün ihtişamıyla göz kamaştırıyordu. Ama odanın tamamını gezmek mümkün değildi. Çünkü yerlerde ve koltukların üstünde dahi nadide parçalar duruyordu. Bunun yanı sıra içlerinde değersiz ve eski ev aletleri de göze çarpıyordu. İçeride adım atacak yer olmadığından gezinip eşyaları incelemek de mümkün olmuyordu. Oda, kapısını açtığımda da içeri girdiğimde de kimseyi istemediğini anlatmaya çalışıyor gibiydi. Ne var ki değerli değersiz her şeyle öylesine dolmuştu ki bu oda, bir parçaya daha yer yoktu. 

 *                 *                 *

Koridor boyunca yürüyüp uyandığım küçük odaya geri döndüm. Odada duran battaniye ve minderlerden yaptığım bir çadır vardı. Her yer her yerde olduğundan çadırın kapısını bulup girmem biraz zaman aldı. Nihayet içine girdiğimde bir mindere oturdum. Ancak oturur oturmaz da bir çatırdama duydum. Ayağa kalkıp oturduğum minderi kaldırdım. Gerçek şu ki üstüne oturup ortadan ikiye ayırdığım şey bir asaydı.

Yazarın Notu: ”Kırık Asa” adlı önceki deneme yazımı okuyarak aradaki bağıntıyı yakalayabilirsiniz değerli okurlar. 🙂

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu