Bekçi: Hişt! Ne arıyorsun bu saatte burada?
Sarhoş: …fakat Müzeyyen çok güzeldi be abi. Böyle kocaman gözleri vardı. Işıltısından bakışlarım titrerdi, bakamazdım.
Bekçi: Lan yürü git uğraştırma beni. Leş gibi de içki kokuyorsun. Pis ayyaş. Yoksa asayişi bozmaktan atarım seni içeri.
Sarhoş: Asayiş mi? Müzeyyen’den sonra düzen mi kaldı serkomiserim? Bütün gidenler anarşisttir serkomiserim, Müzeyyen de anarşisttir. Asıl onları tutuklamalı. Her şeyi mahvedip gittiler.
Bekçi: Çattık yahu gece gece. Hem ayyaş hem deli. Bak üçe kadar sayıyorum, gitmezsen ensenden tuttuğum gibi tıkarım kodese ona göre.
Sarhoş: Ha ha ha üçe kadar mı? Çocuklar bile otuza kadar sayar güzel abicim. Ben de çok saydım mesela. Saatleri, haftaları, ayları… Sonra bir bakmışım otuz yıldır sayıyormuşum. Ama Müzeyyen gelmedi abi. Sayınca da gelmedi. Yani sayılan şeyler, sadece insanı eksiltirmiş.
Bekçi: Öff! Hiç de sevmem sarhoş muhabbeti ama… Ee söyle bakalım neden gitti? Kötü mü davrandın yoksa?
Sarhoş: Yok be abi. Ben ona hiç kıyar mıydım? Saçlarına dokunduğumda elim erirdi, başını dizime koyduğunda içim giderdi. Sadece ikimizin sığacağı küçücük bir dünyamız vardı.
Bekçi: Ulan madem hiçbir şey yokken neden gitti? Çıldırtma adamı bir insan yok yere gider mi?
Sarhoş: Gitmek isteyen için gitmek düşüncesi bile bir sebep değil mi?
Bekçi: Kalması için bir şey yapmadın mı?Sarhoş: O gitmek için çok şey yaptı.