HikayeKitap

Umut Işığı

Şirketin ihalesi için Ankara’ya gitmişti Mehmet Bey. Otelde kendisi için ayırtılan odanın aynı zamanda bir başkasının da tuttuğunu ve otelde boş oda olmadığını öğrendiğinde otel değişikliği yapmaya karar vermişti. Oysa patronu Asım Bey, yabancı müşteriler de o otelde misafir oldukları için Mehmet Bey’in otel değişikliğine karşı çıkmış, müsaade etmemişti.  

İşine olan bağlılığı ve Asım Bey’in hatırına otelde kalmayı kabul etti. Neyse ki oda çift yataklıydı. Odasına yerleştikten sonra müşterilerle akşam yemeği yemiş ve ardından dinlenmek için tekrar odasına geçmişti. Güzel bir duşun ardından hafta sonu yapılacak olan ihaleye hazırlanmaya başladı. Odanın kapısının açılmasıyla bakışlarını kapıya yöneltti. Aklına odanın bir başkasına da satıldığı gelince gelen kişinin oda arkadaşı olduğunu anladı. Neyse ki resepsiyon görevlileri oda arkadaşını da bu konuda bilgilendirmişlerdi. 

-Merhaba. Ben Fatih. Kusura bakmayın haberim olmadan sizin odanızı aldım. Beni de bu konuda daha yeni bilgilendirdiler. 

Diyerek kendini tanıttı Fatih. 

-Merhaba. Ben de Mehmet. Hiç önemli değil. Sizin değil resepsiyonun hatası. Lütfen özür dilemeyin. 

Telkin edici sözlerinde amacı, Fatih’in rahatsız hissetmemesini sağlamaktı. 

Çalışmasına bu gece için son verip Fatih’e yöneldi. Elindeki keman dikkatini çekmişti. Öğrenci olduğu her halinden belli olan genç kendisine üniversite yıllarını hatırlatmıştı. Kendisi de üniversite zamanlarında gitara olan ilgisiyle ön plandaydı. 

-Demek keman çalıyorsun. Çok güzel bir hobi bu. Ben de üniversite yıllarımda gitar çalardım. 

-Aslında sadece hobi değil. Mezun olunca mesleğim bu olacak. 

-Öyle mi? Konservatuar öğrencisisin sanırım. 

-Evet. Akdeniz üniversitesinde konservatuar okuyorum. 

Konuşmalarını Fatih’in telefon sesinin bölmesiyle evraklarını toplamaya yöneldi Mehmet Bey. 

-Efendim. 

-İyi akşamlar Fatih Bey. Ben Semih’in doktoru Cengiz. Herhangi bir durumda size haber vermemi söylemiştiniz. 

-İyi akşamlar Cengiz Bey. Evet bana haber vermenizi istemiştim. Bir sorun mu vardı? 

-Hayır, aksine gelişme. Semih tedaviye cevap vermeye başladı. 

– Nasıl yani? Peki tahminen ne zaman aramızda olacak? 

-Şu an için kesin bir şey söyleyemem ama böyle giderse üç ay sonra yanınızda olabilir. 

Gülmeye başlarken, 

-Bu çok güzel bir haber! Tamamen kurtulacak o zaman Semih o illetten. 

-Bakalım. Dediğim gibi, bu şekilde devam ederse evet, tamamen kurtulacak. 

-Peki çok teşekkür ederim. Çok güzel bir haber verdiniz bana. Bu süreçte Semih’i hiç yalnız bırakmadınız. Yardımlarınız için tekrar teşekkür ederim. İyi akşamlar. 

-Asıl siz çok yanında oldunuz Semih’in bu süreçte. Semih çok şanslı sizin gibi bir arkadaşa sahip olduğu için. İyi akşamlar. 

Diyerek kapattılar telefonu. 

Telefon görüşmesinin son bulmasının ardından tekrar Fatih’e yöneldi Mehmet Bey. Bu genci tanımak istemişti. 

-Kusura bakmazsanız telefon görüşmenize biraz kulak misafiri oldum. Önemli bir durum mu vardı? 

-Aslında, evet. 

-Özel değilse öğrenmek isterim. Yardımcı olabileceğim bir şey varsa elimden geleni yaparım. 

-Arkadaşım, yaklaşık bir buçuk yıldır madde bağımlısı. Bundan üç ay önce tedavi olmayı kabul edip kliniğe yattı. Şimdi arayan da doktoruydu. Sonunda tedaviye cevap vermeye başlamış.  

Dinlediği hikâye çok tanıdık gelmişti Mehmet Bey’e. Son on yıldır düşünmekten kaçtığı üniversite yılları canlandı gözünde birer birer. Her ne kadar unutmak istese de kendisi de geçmişti uyuşturucu batağından. 

-Bu çok güzel bir haber. Arkadaşın adına çok sevindim. Madde bağımlılığının ne kadar kötü bir durum olduğunu çok iyi bilirim. 

-Maalesef öyle. En kötüsü de o bu durumdayken onun için hiçbir şey yapamıyor oluşum. 

-Bu senin elinde olan bir şey değil. Belli ki sen elinden geleni yapmışsın. 

-Siz, madde bağımlılığının ne kadar kötü bir durum olduğunu çok iyi bildiğinizi söylerken ne kast etmiştiniz? 

-Zamanında benim de geçtiğim bir yol, madde bağımlılığı. 

Bu sözlerden sonra karşısında bunu söyleyen adama baktı Fatih. Saçları aklaşmaya başlamış adam gözlerinde bariz bir pişmanlıkla bakıyordu kendisine. 

-Nasıl yani? Siz de mi? 

Devamını getiremedi Fatih cümlesinin. Ne diyebilirdi ki. ‘Siz de mi uyuşturucu bağımlısıydınız?’ diye soracak değildi. 

Aldığı derin nefesin ardından devam etti Mehmet Bey. 

-Evet genç adam. Bende uyuşturucu bağımlısıydım. Nasıl bir durum olduğunu çok iyi biliyorum ve arkadaşını gerçekten iyi anlıyorum. O yüzden Semih için elimden geleni yapacağıma söz verebilirim. 

-Abi çok teşekkür ederim. Aslında ne diyeceğimi bilmiyorum. 

 İkili biraz durgunlaştıktan sonra Fatih dayanamayıp,

-Abi, peki yanlış anlamazsan sen nasıl başladın. Nedeni neydi yani? 

-Bir nedeni yoktu. Sadece saçma bir heves. 

Ardından gözleri, o günlerin acısını hâlâ çektiğini kavrularak haykırdı. Yaşadıklarının pişmanlığı tüm vücudunu sararken devam etti anlatmaya 

Mehmet Bey, anlatınca rahatlayacakmışçasına. Demin aldığı nefes rahatlatmak yerine daha çok boğmuştu onu sanki. Oysa rahatlamaz mıydı insan nefes aldığında? 

-Üniversitede okuyordum o zamanlar. Bilirsin o ortamı. Çok sevdiğim bir arkadaş grubum ve delicesine âşık olduğum bir kız arkadaşım vardı. Elvin… Benim cennet çiçeğim. Dokuz Eylül Üniversite’sinde işletme okuyordum. Gitara olan bağlılığım elle tutulur cinstendi. Okuduğum bölümle ilgi alanım zıttı birbirine. Ama iki tarafı da iyi bir şekilde idare ediyordum. Elvin de iktisat okuyordu. İkimiz de ikinci sınıftık. Arif, Selim ve Ahmet’ten oluşan bir grup vardı bizim sınıfta. 

Pek sevilen bir grup değillerdi. Çok karanlıklardı. Elimizden geldiğince onlardan uzak durmaya çalışıyorduk Onların hakkında bildiğim tek şey torbacılık yaptıklarıydı. Sunum ödevimiz vardı. Bu ödev için hoca herkesi ikişerli gruplara bölüştü. Maalesef Ahmet’le ben aynı gruba denk geldik. 

Bir gün dersim bitmişti. Elvin’i bekliyordum. Beraber sinemaya gidecektik. 

Ahmet geldi yanıma. 

-Mehmet merhaba. Ne yapıyorsun burada? 

Şaşırmıştım. Ahmet grubunun en asosyal olanıydı. İnsanlarla iletişimi pek sevmezdi. 

-İyi Ahmet. Elvin’i bekliyorum. Sizinkiler yok herhalde? 

-Yok, gelmediler bugün. Boş adamlar her ikisi de. 

-Anlamadım. Onlar senin arkadaşların değiller mi? 

Belki farkında değildi ama Ahmet beni fazlasıyla şaşırtmıştı. Arkadaşları hakkında söyledikleri tuhaftı. 

-Her neyse boş ver benim arkadaşlık ilişkilerimi. Şu ödev işini soracaktım sana. Nasıl yapalım? 

-Sen araştır konuyu, ben de araştırayım sonra bir araya gelir beraber sunumu hazırlarız. 

-Olmaz öyle. Bu akşam sen gel bana başlayalım. 

-Ama Elvin’le bu akşam yemek yiyecektik. Yarın yapsak? 

-İyi öyle olsun ama yarın bekliyorum. 

Bana adresini verdikten sonra gitti yanımdan. 

Ertesi akşam Ahmet’in verdiği adrese gittiğimde Alsancak’ta bir barın kapısındaydım. Ahmet’i aradığımda kapıya gelip beni içeri aldı. 

-Ahmet ne oluyor? Nerede senin evin? Ödev yapacaktık. 

Ahmet sorduğum soruları umursamayarak beni kendiyle beraber sürüklemeye devam ediyordu. 

Bir bardaydık. Hayatım boyunca barın kapısından bile geçmeyen ben, ödev için Ahmet’in evi diye bara gelmiştim. 

Ne yapacağımı bilemeyerek bir an önce bardan çıkmak için dua ediyordum. Barmenin oraya geldiğimizde benimle aynı yaşlarda, sarışın bir kız vardı. Kızın çok farklı bir tarzı vardı. Elvin’in tersine bu kız fazla cesur giyinmişti. Giydiği mini siyah etek ve siyah büstiyer de bu düşüncemi destekler nitelikteydi. Kız Ahmet’in kulağına bir şeyler söyledikten sonra elini uzatıp kendini tanıttı. 

-Ayla 

-Mehmet 

 Elimden geldiğince umursamaz davranmaya gayret ediyordum. Burada olmamalıydım. Ahmet’i dürtüklememle bana döndü. 

-Ahmet ben gidiyorum. Ödevi de tek yaparım. Sen sunumda ol yeter. 

Çok sinirlenmiştim. Bir an önce bu saçma bardan çıkmak istiyordum. Bu defa konuşan beklediğimin aksine Ayla olmuştu. 

-Ohoo Ahmet baksana, arkadaşın şimdiden bunalmış. Mehmet biraz gevşe ya, rahat ol. 

Bu kızın sesi kulağımı tırmalamaya başlamıştı artık. Gevşe diyordu bana. Dışarıdan rahat biri gibi mi görünüyordum? Ardında cebinden birkaç hap çıkarıp bana uzattı ve konuşmasına devam etti. 

-Al bunlar seni rahatlatacaktır. İyi gelir gerginliğine. 

Uzattığı hapların uyuşturucu olduğunu o an anlamıştım. 

-Yok almayayım ben. Kullanmıyorum. 

-Mehmet al. Bir kereden bir şey olmaz. Hem seversin belki. 

Bir kereden bir şey olmaz. İşte o söz hayatımı bitirme başlangıcı oldu. İnsan, vücuduna zararlı bir şeyi nasıl sevebilir ki? Ama oldu. Ben de bu düşüncemin tersine vücuduma zararlı olan o küçücük hapın bağımlısı oldum. 

O akşam Ayla’nın elindeki o hapları alıp denedim. Elvin’e bir şey belli etmemeye çalışarak zaman zaman kullanıyordum yine o haplardan. Ahmet’in arkadaş grubundan soyutlanma nedeni de arkadaşlarının uyuşturucuyu bırakmalarıymış. Ahmet’i de bırakması konusunda uyarmışlar çok defa. Ama Ahmet, bırakmak yerine beni de çekti o bataklığa. Sonradan öğrendim. 

Gözleri dolmuştu anlatırken Mehmet Bey’in. Zor bir durum olsaydı gerek geçmişinden bir kara lekesinin olması. Dolan gözlerine inat devam etti anlatmaya. 

-Aradan iki ay geçmişti. Zamanla kendimi tanımamaya başlamıştım. Bir hevesle başladığım küçücük bir hap hayatımı değiştirmeye başlamıştı yavaş yavaş. Arkadaşlarımın aramalarını açmıyordum, Elvin’i bile görmezden gelmeye başlamıştım. 

Aklı sevgilisindeydi genç kızın. Bir aydır gitmiyordu okula genç adam.  Artık dayanamayıp adımlarını Mehmet’in evine yönlendirdi. Kapıyı çaldığında kan çanağı olmuş gözlerle kapıyı açan sevgilisine baktı. Bir boşluğa bakar gibi bakıyordu ona gözlerine âşık olduğu adam. Bu bakışı görmezden geldi Elvin ve içeri girdi. Bir süre önce Mehmet’in uyuşturucuya olan bağımlılığını öğrenmiş ve çok şaşırmıştı. Ondan hiç beklemeyeceği bir davranıştı. Onu kurtaracaktı bu meretten. Sevgilisinin gözleri önünde erimesini kabullenemezdi. 

-Nasılsın? 

Odasına giden sevgilisine böyle seslendi genç kız. Mehmet, üzerindeki siyah eşofmanla geri dönüp sevgilisine 

-İyiyim.  

Diye umursamaz tavır takınarak odasına girdi. Gözleri dolmaya başlayan Elvin de Mehmet’in peşinden gitti. Genç adamı hapı ağzına atmak üzereyken görüp bir telaşla koşup elinden aldığı hapı açık olan pencereden dışarı attı. Mehmet’e döndüğünde kendisine fazlasıyla ürkütücü bir şekilde baktığını gördü. Ama buna rağmen güçlü kalmaya çalışarak ağlamamaya gayret etti. 

-Sen, sen ne yaptığını sanıyorsun? Ne cesaretle onu elimden alıp aşağı atıyorsun? 

Gözü dönmüş bir şekilde genç kızı sarsarak bağırıyordu Mehmet. Kendinde olmadığı her halinden belliydi. Yoksa o cennet çiçeğine değil bağırmak, kızmaya kıyamazdı. Gelen sarsıntının ardından tutmakta zorlandığı gözyaşları özgürlüğünü ilan etti gözlerinden Elvin’in birer birer. Mehmet’e şu an nasıl davranması gerektiğini kestiremiyordu genç kız. Zira genç adam delirmiş gibiydi.  

Aradan geçen yarım saatin ardından daha sakin ve kendindeydi Mehmet. Elvin’e o şekilde davranmaya nasıl cüret ettiğini düşünüp gelen pişmanlıktan dolayı yüzüne bakmaya utanıyordu genç kızın.  

Cesaretini topladı ve 

-Elvin. Ben çok özür dilerim. Biliyorum yaptığımın affı yok. Ama çok pişmanım. 

Sözlerinin ardından odadan çıktı. Elvin’in kendisini şu an görmek istemeyeceğini düşünerek. Haksız da sayılmazdı bu konuda. Çünkü fazlasıyla kırgındı genç kız.  

O günden sonra Elvin’in Mehmet’in iyileşmesi yönündeki umudu artmıştı biraz daha. En azından özür dilemişti genç adam.  

Aradan geçen on beş günün ardından Mehmet, Elvin’in umut ettiğinin aksine daha da bağlanmıştı o merete. Bağımlılık kendisiyle birlikte para sıkıntısı da getirmişti. Elvin bir zamanlar Mehmet’in de içinde bulunduğu arkadaş grubuyla buluşmuştu. Arkadaşları da kendisi gibi, Mehmet’in uyuşturucuya olan bağımlılığından yakınıp çözüm bulmaya çalışıyorlardı. Telefonunun çalmasıyla arkadaşlarıyla olan sohbetine ara verip telefonuna yöneldi Elvin. 

-Merhaba iyi günler. Elvin Öztürk’le mi görüşüyorum? 

-Buyurun benim. Kiminle görüşüyorum? 

-Elvin Hanım ben Bostanlı Polis Merkezi Amirliğinden Komiser Ali Gürbüz. Sizi Mehmet Doğan için aramıştım. Kendisi aramamız için sizin numaranızı verdi. 
Telaşlanan genç kız 

-Mehmet’e ne oldu? Bir şey mi oldu? 

-Elvin Hanım, korkulacak bir şey yok. Siz isterseniz buraya gelin. Kendisi alışveriş yaptığı market kasasından para alırken yakalanmış ve karakolumuzda şu an misafir. 

Kalbi sıkışmıştı genç kızın duydukları yüzünden. Bu da neyin nesiydi? Mehmet ne zamandan beri hırsızlıkla tanışmıştı da başvurmuştu bu yola? 

Kekeleyerek 

-Ta tamam ge geliyorum. 

Telefonu kapattığı gibi Kerim, Hüseyin, Rabia ve Serap’la beraber Bostanlı karakola gittiler.  

Mehmet. Kendini son zamanlarda çok yalnız ve muhtaç hissediyordu. Ne Elvin, ne de arkadaşları hiç kimse anlamıyordu onu. Ahmet’le de çok fazla görüşmüyordu. Uyuşturucuya ihtiyacı vardı. Herkesten, her şeyden çok ihtiyacı vardı. Geçirdiği sinir krizlerinin haddi hesabı yoktu.  

Parmaklıkların diğer tarafında gördüğü arkadaşlarıyla şaşırdı.  

-Mehmet ne yapıyorsun sen? Ne demek market kasasından para almak? 

Mehmet kendisine kızan arkadaşı Kerim’e baktı ve cevap vermemeyi tercih etti. Vurdumduymazlıkta uyuşturucunun getirilerinden biriydi. Sadece Elvin’i merak etmişti. Sahi o neredeydi? 

-Elvin nerede? Onu aramalarını istemiştim. Sizi mi aradılar? 

Korkmuştu her ne kadar belli etmese de genç adam. 

-Komiserin yanında o. 

Rabia’nın cevabıyla kapıdan giren polis memuru ve Elvin’e kaydı gözü Mehmet’in. 

Aradan geçen bir saatin ardından Mehmet’i karakoldan alıp Elvin’in evine getirmişlerdi. Kirayı ödemediği için atmıştı ev sahibi Mehmet’i evden. O da yeni bir eve taşınmak yerine Elvin’e taşınmıştı. Elvin’in market sahibine karşı fazla ısrarıyla kırmamıştı genç kızı marketin sahibi ve şikayetini geri çekmişti. Her ne kadar belli etmemeye çalışsa da çok sinirliydi genç kız. Neden böyle bir şeye ihtiyaç duymuştu ki? ‘Param yok.’ demek çok mu zordu sevgilisine? Ama anlamıştı Elvin bu yaptığının nedenini. Uyuşturucu için yapmıştı. Çünkü bunun için kendisinden para istese vermeyeceğini biliyordu genç adam. Dayanamayacaktı artık genç kız. Alkole de başlamıştı Mehmet uyuşturucunun ardından. Tanıyamaz olmuştu gözlerine aşkla bakan adamı.  

-Mehmet biraz konuşabilir miyiz? 

 Elvin’in bu kibar ricasının aksine eskiden olduğunun tam tersi tepki vererek, 

-Konuş  

Dedi kaba bir şekilde genç adam. 

-Özel 

Arkadaşlarının yanında kendine gel diyemezdi ya.  

-Elvin. Söyle işte başım çatlıyor zaten. 

Madem kendisi özele saygı göstermiyordu, tamamdı o zaman Elvin için de. Tutamayacaktı daha fazla kendini. 

-Mehmet artık yeter. Sen, sen ne yaptığının farkında mısın? Hırsızlıkla suçlandın ki yalan da değildi. Neden ya neden?  

Artık dayanamıyordu genç kız feryadıyla beraber inci taneleri de süzüldü göz pınarlarından birer birer. Birinin Mehmet’e ‘YETER’ demesi gerekiyordu ve kendisi bu görevi seve seve yapardı.  

-İstediğimi yaparım. Sana da nedenini sorgulamak düşmez. Sadece kabul edersin. 

Bu sözler daha da acıtmıştı canını genç kızın. Sanane demişti açıkça genç adam. Elindeki içkisini yudumlamak üzere ağzına götüren genç adamın elinden hızla aldığı bira şişesini sinirle fırlattı yere genç kız. O da çıldırmıştı artık. 

-Lan sen ne yapıyorsun? Sen kimsin de benim içkimi alıp fırlatıyorsun? 

Birinin Mehmet’in gözüne inen perdeyi kaldırması gerekiyordu. 

-Ben, ben kimim öyle mi? Bilmem, bunu belki de kendine sorman gerekiyordur Mehmet. Ama sorarken bir tek benim kim olduğumu değil senin de kime dönüştüğünü sormayı unutma. 

Mehmet düşünemiyordu. Aklında olan tek düşünce uyuşturucuya ihtiyacı olduğuydu. Bir hafta olmuştu içmeyeli. Alkolün de etkisiyle sinirini genç kızdan çıkarmak istercesine tokat attı genç kıza. Cennet çiçeğine tokat atmıştı, aklı yerinde olsaydı değil Elvin’e el kaldırmak, onu üzen tek bir sorunu yer yüzünden yok etmek isterdi. 

Gelen tokat darbesine savunmasız yakalandığı için yere düşmüştü genç kız. Olayları sessizce izleyen arkadaşları da sinirlendiler Mehmet’e. Ne demekti bir kıza tokat atmak? Elvin’i yerden kaldıran Serap olmuştu. 

-Git. İstemiyorum seni artık hayatımda. Bitti! 

Elvin’in sözlerinden sonra onu arkasında ağlayarak bırakıp, Ahmet’e gitmeye karar verdi. Ondan madde almalıydı. O geceden sonra Ahmet’le aralarındaki sohbet artmış, arkadaş olmuşlardı ve Ahmet’in ev adresini öğrenmiş birkaç defa onu ziyarete gitmişti. Şimdi de oraya gidecekti.  

Ahmet’in evine gittiğinde kapı açıktı. İçeri girdiğinde Ahmet yerde hareketsiz bir şekilde yatıyordu.  

-Ahmet 

Arka arkaya birkaç defa seslenmesinin ve dürtüklemesinin ardından yanıt alamayınca endişelendi. Nabzını yokladığında atmadığını fark ederek öldüğünü anladı. Aldığı yüksek dozdaki eroin sonlandırmıştı genç adamın hayatını. 

O an anlamıştı Mehmet son üç ayı hem kendisine, hem de çevresine nasıl zehir ettiğini. Neler yapmıştı öyle? Küçücük, zararlı bir hap yüzünden kaybetmişti sevdiğini. Ahmet. O ölmüştü. Bir hayat son bulmuştu. Farkına varıyordu yavaş yavaş davranışlarının.  

-Hani derler ya ölmeden önce tüm hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçer insanın diye. Benim de öyle olmuştu. Son üç ayım film şeridi gibi gözümün önünden geçmişti. Ben. Ben neler yapmıştım? Nasıl bir insana dönüşmüştüm? Cennet çiçeğimi kaybetmiştim. Ahmet ölmüştü. Kendime geldiğimde karakoldaydım. Pek kendimde de değildim aslında. Olayı kavrayabiliyordum sadece. Bana seslenen polis memuruna dikkatimi verdim. 

-Mehmet Bey iyi misiniz? 

-Evet. Su alabilir miyim? 

Gelen suyu içtikten sonra polise ifade verip hastaneye gittim. Hastaneye gittiğimde Ahmet’in ailesi morgun önünde üzgün ve yıkılmış halde çocuklarını bekliyorlardı. Ben de öyle olabilirdim. O gün orada Ahmet değil de ölen ben olabilirdim.  

Aradan geçen üç ayı sokakta yaşayarak geçirdim. Hayatım sadece unutulmuş bir parkın, kırmızı renkli bankının üstünde geçiyordu. Böyle devam ederse fazla doza gerek kalmadan ölecektim zaten. Açlık, sefalet, yıkanma ihtiyacı ve daha fazlası. Karar vermiştim. Bırakacaktım. Bu süreçte elimden geldiğince kullanmamaya çalışmıştım. Ama bağımlı olduğum için içiyordum. Artık verdiğim kararı uygulamaya geçecektim.  

Uzun uzun çalan telefonunu kapanmak üzereyken yanıtlamıştı Arif.  

-Alo? 

-Alo Arif merhaba ben Mehmet. Yardımına ihtiyacım var. Buluşabilir miyiz? 

Arif şaşırmıştı. Mehmet’in kendisini uyuşturucu için aramış olma ihtimali aklına gelince şaşkınlığı son bulmuştu. Bırakmıştı Arif uyuşturucuyu. Hem kullanmayı, hem satmayı. Buluşacaktı Mehmet’le ama uyuşturucu satmak için değil onu gerekirse döverek aklını yerine getirmek için. 

-Olur. 

Zaman ve mekânı da kararlaştırdıktan sonra kapattılar telefonu. Yarım saat sonra Bostanlı’da sahilin önündeki bir kafede buluşmuşlardı.  Merhabalaştıktan sonra konuya gelmek istedi Arif yoksa birazdan bulundukları kafeyi terk edebilirdi. 

-Evet çağırdın, geldim. Ne konuda yardım istiyorsun benden? 

-Bak Arif, beni önceden de tanıyorsun. Nasıl biri olduğumu biliyorsun. Ahmet’in vefatından sonra aklım yerine geldi benim. 

Mehmet konuşuyordu ama Arif, Ahmet’ten sonrasını dinlememişti. Boğazının düğümlenmesi ve gözlerinin dolmasıyla önündeki suyu içti. Özlemişti yakın arkadaşını. Kaybetmişti uyuşturucu yüzünden. Karşısındaki adama verdi dikkatini. Anlamıştı Mehmet’in derdini. Ahmet gibi olmak istemiyordu. Kurtulmak istiyordu genç adam girdiği bataklıktan. Kendi kendine kurtulamayacağını fark edip kendisinden yardım istiyordu bu konuda. Arif seve seve kabul etti Mehmet’in teklifini. 

Kimseye haber vermedi. Arif’ten de rica etti kimsenin haberinin olmamasını. Ailesi de üzgündü Mehmet’in uyuşturucuya olan bağımlılığı yüzünden. Bir tek onlara haber vermişti. İlk gidip okulunu dondurdu çünkü bu süreçte gidemeyecekti. Daha sonra Arif’in yönlendirmesiyle kliniğe yattı. İlk zamanlarda çok zorluk ve acı çekmişti. Kendisi her ne kadar kurtulmak istese de bünyesi alışmıştı uyuşturucuya.  

Geçen iki ayın sonunda Mehmet’in de istikrarıyla ilaçlar etkisini göstermeye başlamıştı. İyileşiyordu. Bu Mehmet ve ailesi için mucizeydi. Arif’te verdiği sözü tutmuş hiç yalnız bırakmamıştı onu. Ona bir hayat borçluydu Mehmet. Arif o gün o teklifi kabul etmese başaramazdı Mehmet. Arif de çok mutluydu. Ahmet’i kurtaramamıştı belki ama Mehmet’in kendisini ölüme terk etmesine engel olmuştu. Bu süreçte yakın arkadaş olmuşlardı. 

Tedavim bir yıla yakın sürdü. Ama yedinci ayda artık tamamen iyileştiğimi ve hastanede kalmama gerek kalmadığını doktorlarım söyleyince o an, benim için tarif edilemezdi.  Eğitimime devam ettim. Arkadaşlarımla tekrar eskisi gibi görüştüm. Elvin. Onu o kadar özlemiştim ki. Aradım. Telefonun her çalışında kalbim de yerinden çıkacakmışçasına atıyordu. 

-Mehmet? 

-Elvin merhaba. 

Heyecanlanmıştı genç kız. Ah nasıl özlemişti karşısındaki sesin sahibini.  

-Merhaba Mehmet. Nasılsın? 

-İyiyim. Elvin görüşmemiz lazım lütfen beni geri çevirme. 

Şaşırmıştı Elvin. Dokuz aydır ortalıkta olmayan Mehmet bir gün kendisini aramış ve buluşmamız lazım diyordu ısrarcı sesiyle. Kabul etti Elvin. O da özlemişti. Yeri ve saati de kararlaştırdıktan sonra kapattılar telefonu. Yarım saat sonra Bostanlı’da ilk tanıştıkları bankta oturuyordu Elvin. Hemen yan tarafına oturan Mehmet’e kaydı gözleri.  

-Söze nasıl başlasam inan bilmiyorum. Sen benim cennet çiçeğimsin Elvin. Ben cennetimdeki çiçeğimi soldurmuşum. Ama sen yoksan cennet de cehennemle aynı benim için. Küçük bir hapın hayatıma girmesi seni aldı benden. Son dokuz ayımı seni düşünerek geçirdim. Farkında olmasan da tedavimdeki en büyük motivem seni tekrar görebilmekti. Biliyorum ne kadar dilersem dileyeyim hiçbir özrün affı yok. 

Daha fazla dayanamadı genç kız gözyaşlarıyla beraber sarıldı özlediği adam. 

-Olmuştu. Hayatıma giren o küçük hap yenememişti beni. Bu savaşın kazananı ben olmuştum. Aslında başlamam başlı başına bir hataydı. Ama hatayı devam ettirerek örtemezdim. 

-Abi kullandığın hap hangi uyuşturucu türündendi? 

-Ekstazi.  

Ardından devam etti sözlerine. 

-Bu yüzden genç adam, ben inanıyorum Semih de kurtulacaktır. Gurur duyulacak bir şey değil ama, yaşayan biri olarak söylüyorum şu an yeni hayatını düşünüyordur. 

Haklıydı Mehmet Bey. Yeni hayatında gerçekleştireceği hayallerini düşünüyordu Semih tedavi gördüğü klinikte odasının penceresinden dışarı bakarken. 

Aslında her şey resepsiyonun hatasıyla gerçekleşmiş bir tesadüfle başlamıştı. 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu