İnsan, bazılarına göre etten kemikten oluşan bir varlıktır, sizce de öyle mi? Bence insan bir kemik parçasından daha da fazlası. Düşüne bilen, karar verebilen, istediklerini yapabilen, hayatını kendi yazabilen muhteşem varlıklardır insan. Peki neden dünyada yaşayan insanlar tabiri caize ile düşünme ve kavrama yetisi elinden alınmış bir denizanası gibi davranıyorlar? Cinayetleri çözmek için veya sıradan bir olayı çözüme kavuşturmak için özel bir yetenek kullanılmıyor. Sadece “insan” kavramının tanımını bilen kişiler özelliklerinin üstüne gidiyor ve onlara yaşam veriyor. O yüzden bana “insanların akıllarıyla dalga geçiyorsun.” kavramını tümden reddediyorum. Çünkü ben var olan hiçbir akılla dalga geçmem, aksine aklı olanları taktir bile ederim. Eğer aklın yoksa ben seninle dalga geçerim. Öyle bir dalga geçerim ki herkesin benliği şaşar… Ve yine dalga geçme sırası bana geçti, çevirdiğim tiyatroyu iyi izleyin “insanlar”.
Connel’ın telefon edişinin üzerinden 3 saat geçmişti. Olay yerine geldiğimde tanıdık koku burnumu doldurdu. Connel sevimsiz bir şekilde insanlara üstten bakarak emirler yağdırmaktan başka bir şey yapmıyordu. Olay yeri inceleme büyük bir titizlikle çalışıyor ve hiçbir ayrıntıya gözden kaçırmamaya çalışıyordu.
Connel beni görür görmez önüne uzatılan dosyayı itikledi ve ağır adımlarla yanıma yaklaştı. Onun gülümsemesine karşılık vermek için yüzüme en iğrenç gülümseyişi yerleştirdim.
“Darel, dostum! Seni burada görmek ne büyük sürpriz.”
Connel’ın kollarının arasından kurtularak iki üç adım geri kaçtım. “Sürpriz? Buraya gelmem için bin bir dil döken her gece bana musallat olan karabasanımdı galiba. Beklenmedik ziyaretim için ben ve karabasanım çok özür diliyoruz.”
Sesli bir kahkaha atan Connel az önce ona dosya uzatan genci eliyle yanına çağırdı.
“İlahi Darel, sen benden de şakacı çıktın. Desene bu soruşturma çok eğlenceli geçecek.”
Genç çocuğun yeniden Connel’a uzattığı dosyayı ondan önce davranarak aldım. “Cinayetler üzerine espri yapma gibi alışkanlıklarım yoktur Connel, en iyisi kendine eğlence için başka birini bulmalısın.”
“Ahh tabi ya sizin kuralınızı umutmuşum ‘iş şakaya gelmez'”
“Aynen öyle, şimdi lütfen bana gerekli bilgilendirmeyi yap.”
Connel’ın yüzündeki alaycı tavır silindi ve onun yerine ciddi bir tavır takındı, gözlerindeki ışıltı bu olayı çok ilginç bulduğunu belli ediyordu”Tam tamına 52 ceset bulduk. Hangi cesedin nereye asılacağı önceden belirlenmiş. Katilimiz cesetleri 6 gruba ayırmış. Bu 6 grubu öldürme şekline göre belirlemiş. Silahla vurarak, işkence ederek, döverek, yüksek bir yerden atarak, sert bir cisimle çarparak ve zehirleyerek. 6 grup oluşturup cesetleri o gruba göre dağıtan bir katil kurbanları önceden seçmiş ve belli kriterleri göze almış olmalı.”
Alayla aferin dercesine kaşlarımı kaldırdım. “Bu sonuca nasıl varabildin Connel? Hayret doğrusu.”
Connel övünürcesine değişik değişik şekillere girdikten sonra benim dalga geçtiğimi fark edip duruşunu dikleştirdi.
“Cesetlerin kimlik tespiti gerçekleştirildi mi?” Diye sordum.
“Hemen hemen hepsi belirlenmiş durumda ama ne yazık ki birbirleriyle hiçbir bağlantıları bulunmuyor.”
“Var. Ortak bir bağlantıları var.”
Connel hayretle bana baktı. “Nasıl yani?”
“Aileleri. Hiçbirinin ailesi kaybolduktan sonra kurbanları arama gereği duymamış.”
Connel elini cebine atıp bir dal sigara çıkarttı, düşünceli bir şekilde “Haklısın. Kurbanlar hakkında bir tane bile kayıp ilanı gözükmüyor.”
Connel’ın ağzına götürmekte olduğu sigarayı alıp kendi dudaklarımın arasına yerleştirerek yürümeye başladım. Rüzgarla beraber havaya kalkan pardösümün ucu beni geriye çekiştiriyordu. Connel hızıma yetişmek için koşmaya başladı.
“Hey! Nereye gidiyorsun?”
Yürümeyi kesmeden bana yetişmeye çalışan zavallıya cevap verdim. “İşe koyuluyorum. Ailelerle görüşmem lazım.”
Siyah parlak arabamın yanına geldiğimde durdum, kapıyı açtıktan sonra arkama dönüp ellerini dizlerine koymuş nefes nefese kalan Connel’a baktım.
“Ailelerin adreslerini beş dakika içinde telefonumda görmek istiyorum, yapabilirsin değil mi?”
Connel elini beline yerleştirip bana doğru yaklaştı. “Yaparım yaparım da bekle beraber gidelim dedektif, hızına yetişilmiyor.”
“Hızıma yetişemeyen rüzgarımda kaybolur dostum.”
Sigarayı yere atıp açtığım kapıdan arabaya girdim. Rahat koltuğuma yerleşmemle beraber bir saniye bile beklemeden gaza bastım. Ağaçlar, kan kokusu, Connel hepsi gaza basmamla beraber gözden kayboldu. Hayat böyleydi işte küçücük bir şeyle birçok şeyi geride bıraka biliyordun. 2 dakika geçmeden telefonuma Connel dan adres mailleri geldi. Dudağım hafifçe yana kıvrıldı.
Mailleri açma gereği duymadan ilk bildiğim adresten başlamak için gaza yüklendim.