
Saat 9’u 10 geçiyor. Ben yine aynı meyhane de yokluğuna içiyorum. Radyo da Farid Farjad -Hiçlik çalınıyor. Notaların arasında rastlıyorum sana. Hava karanlık ve buz gibi tıpkı seni kaybettiğimiz gün ki gibi. Gerçi sen öldükten sonra hep karanlık ve buz gibiydi. Herkese doğan şu Güneş hiçbir zaman bana doğmadı. Ah Leylam, gitmenin sırası mıydı şimdi? Gelinlik dururken kefen giymek yakışır mıydı sana? Ben sen diye mezar taşını mı öpecektim? Tenine değen ellerim değil de toprak mı olacaktı?
Leylam, cennetten çiçeğim nasılsın iyi misin oralarda? Üşümüyor değil mi ellerin? Beni merak ediyorsan ben hiç iyi değilim meleğim. Gidişinin darbesiyle derbeder olan zihnim, bedenim, ruhum çok yorgun. Senin gidişinle bütün ömrümü kaldırdım rafa inan tozunu almaya mecalim yok. Leylam, gittiğin günden beri zaman hiç geçmedi biliyor musun? Çivisi kalbime saplı olan şu saat hala 9’u 10 geçiyor. Bana birşey olursa üzülme, hep gülümse derdin ya olmuyor Leyla. Yarım ve yaralı kalmışken aşkımız ben yaşamaya devam edemiyorum. Hem sen kolay mı sanıyorsun sensizliğin verdiği acıyı? Adının geçtiği yerde boğazım düğümleniyor, kirpiklerim ıslanıyor. Kafamı nereye çevirsem orası sen oluyor. Konuşmak istiyor dilim, anlatmak istiyor seni. Fakat seni anlatacak her kelime büyük enkazlar taşıyor. Yazmak istiyorum bu sefer seni kağıtlara saatlerce, sayfalar ağlıyor yazdıklarıma. İnan bu kalp ağrılarımın hepsi özleminden oluyor. Leylam, silinmiş harfim benim, kavuşacağımızı bilsem atlamaz mıydım şu nefes almak için açtığım pencereden? Yaşayamıyorum Leyla, senin olmadığın bu dünya da ben nefes alamıyorum. Yokken bile herkesten çoksun inan.
Ah Leylam, sönmeyen ateşim yine sarhoş geleceğim mezarının başına . Konuşabilseydin sarhoş olduğum için ne çok kızardın bana. Beni sarsan içtiklerim değil, gülümseyerek bana baktığın o fotoğraf Leylam. Keşke yine bana gülümseyebilseydin, yine parmak uçlarına çıkıp sarılabilseydin boynuma. Dilime dolanan keşkelerle kalkıyorum masadan. Ve inanır mısın çiçeğim saat hala 9’u 10 geçiyor.