Bir yer var, uzak mı uzak, ıssızlığın ortasında sessiz ve sessiz bir o kadar korkunç tüyler ürpertici. Bir yol gider oraya, iki sokak ötesi, bir tabela vardır önünde kocaman yazılarla “5’LER MEZARLIĞI”
Her sabah yola çıkar, bu beş mezara sanki çocuğuma bakıyormuşum gibi büyük bir özenle bakardım. Ben ki onları hiç tanımazdım. Şayet orada olduklarını dahi bilmiyorum. Ama onlara her bakışımda, üzerlerindeki dikenli çalıları ayıkladığımda veyahut toprağını suladığımda onların da bu hayatta var olduğunu yüreğimde hissediyorum…
KADİR SAVRUK d:10.10.1976 ö:10.09.2010
Ben Kadir, gezerdim sizler gibi aylak aylak. Her güne sığmazdı içim. Sığmazdım kabuğuma o biçim. Vardı param pulum. Dünya benim derdim. Hâlbuki dünya, oldu en büyük derdim. Bir günaha kapıldım ki sorma. Şimdi sağ köşedeki mezar benim yerim…
Yıl 2008 Kartal Sahili’nde yürüyorum. O sabah rüzgar bir farklı değiyordu tenime. Ve insanlar garip geliyordu gözüme. Simit satanlar, yürüyüşe çıkanlar, dalgaların kocaman taşlara çarpışı. Her ses ve herkes gözüme batıyordu. Bir an sarsıldım. Kendime gelemeyip bir banka çöktüm. O sırada mendillerle gelen küçük bir çocuğun eline yirmi beş kuruş tıkıştırarak siktir ettim. Parmak ucuyla başımı ovalarken. Ayakkabımda bir sıcaklık hissettim. Kafamı kaldırıp baktığımda. Tüylü bir köpeğin ayaklarıma işediğini gördüm. Bu baş dönmesinin ortasında bu olacak şey mi diyerek köpeği ayaklarımla ittim. Öyle sinirliydim ki yaptığıma pişman olmama rağmen hala kendimi avutmaya çalışıyordum. Köpeğe küfürler savuruyordum. Etrafıma bakınıp ıslak mendil aradım. Ayağa kalktığım sırada arkamda bir ses… “Pardon beyfendi, kusuruma bakmayın nolur?” diyordu. Kafamı çevirdiğim sırada gözlerime inanamadım. Ben bu kadını bir yerden tanıyordum. Köpeğe olan kızgınlığımı unutmuş şaşkınlık içeren bir ifadeyle “Yok sorun değil hayvan sonuçta nerden bilsin?” dedim. Kadın elini uzatıp “Tekrar kusuruma bakmayın bu arada ben Makbule.” Dedi. Makbule, Makbule bir yerden gözüm ısırıyor seni gözüm Makbule. Ben de aynı şekilde karşılık vererek “Şey ben de Kadir.” dedim. Tam dönüp gideceğim sırada yine aynı ses “Size özür mahiyetinde bir kahve ısmarlamak istiyorum.” dedi. Neden olmasın ki sonuçta sıcak bir kahve neler doğururdu. “Tabii sizinle kahve içmek benim için bir şereftir.” diyerek onunla yürümeye başladım.
Yüksek müzik sesi, anlaşılmayan konuşmalar, bardakların masaya vuruşu, çay kaşığı sesi, garson geliyor “Buyurun ne istersiniz?” benim gözüm kolonun oradaki kel bir adama ilişiyor “Benim gözüm bu adamı da ısırıyor bir yerden.” diyorum içten içe. Karşımda oturan kadın fark etmiş olacak ki bakışlarımı o yönden almak istermişcesine “Eee kendinden bahset biraz.” diyor.
Saatlerce konuşuyoruz. Bir günümü benden alıyor adeta. Bir güne şaşarken. Bir hafta onunla geçiyor. Bir haftanın sevincini üstümden atmazken bir ay oluyor. Bir ayın yorgunluğuna kendimizi kaptırmışken bir yıl oluyor.
Bir gün onun kapısının önünden beklerken balkondan görmüş olacak ki “Yukarı gel.” dedi. Garipsedim doğrusu. Neden? Diye sormak aklıma bile gelmeden. Hızla merdivenlerden çıktım. Kapıyı yarım açmış beni bekliyordu. Kolumdan tutup hızla içeri çekti.
“Evlenmeliyiz.” dedi. Vücudunun sıcaklığından tüylerim diken dikendi. “Ben böyle yaşayamam.” dedi. Nefesinin soğukluğunu boynumda hissediyordum. “Tamam.” dedim.
Saz, düğün… Kalabalık toplanmış. Beni tanıyanların ağzında “Bu kadını nerden buldu bu Kadir? Hani evlenmem diyordu.” sözleri. Cümbür cemaat toplanmış gelmiş. Benim içimde hiç hissetmediğim bir duygu vardı. O gece çok dostlarla çok içtik. Eve dönerken sarhoştum. Yatağa zar zor girdim.
Sabah uyandığımda başımda tarif edilemez bir ağrı vardı. Makbule’ye seslendim. Yoktu. Ev evlenmeden önce nasıldıysa öyleydi. Ayağa kalkıp üstümü giyindim. Kapım açıktı. Binanın koridoruna çıktım. Işık bir yanıp bir sönüyordu. Ürperiyordum. Evime girmek için döndüğüm sırada. Başımın ortasında keskin bir ağrı hissettim. Ellerim tırtıklı duvarda geziyordu. Yere kapaklandığım sırada anladım ne olduğunu! Ölüyordum… Dünyaya son bir bakış attım. Tavan üzerime geliyordu.
Ben Kadir Savruk: Beşler Mezarlığı’nda en sağ köşede mezarım. Bir gün ziyarete gelirseniz mezarıma güller dikin ve o hayatındaki rastlantıları sorgulamadan yaşadı deyin…