DenemeEdebiyat

İç Dökümü- 2

            Uzun zamandır yazı yazmıyorum. Kötü yazmaktan korktuğum için mi bilmiyorum, ama yazmıyordum işte. Hayatımın beni soktuğu yol, bir süreliğine böyle gerektiriyordu demek ki.

            Bir şey rutine sarınca eski hevesimi kaybederim, şaşmaz. Yazı yazmak olsun, ilişki yaşadığım bir kız olsun, içtiğim bir sigara olsun, sürekli gittiğim bir mekan olsun fark etmez. İster istemez soğurum genelde. Lanet gibi bir şey bu, hatta daha da beteri. Sürekli bir tatminsizlik, kafa karışıklığı, mutsuzluk, sakinlik içindeki huzursuzluk. Bunların bana ve sevdiklerime tek getirisi, kalp kırıklığı sadece.

            Kendimde en sevmediğim hastalıklı yönüm ise hep yanlış kişiye aşık olmak, hep yanlış kişilerle bir şeyler yaşamak. Kendimden nefret etmemi sağlayan yeri onlarla güzel vakit geçirmek değil; her şey bitiş noktasına yaklaştığında onları ister istemez üzmem, elimde olmadan kalplerini kırmam. Size aşık olamadığım için, aşık olduğumu sandığım için veya siz giderken arkanızdan durdurmadığım için hepinizden özür dilerim. Ama böylesi daha iyi, çünkü benden bir b*k olmaz.

            Bu kadar melankolik bir adam değilimdir aslında. Belki de sadece yazı yazarken ortaya çıkan bir yönüm, bilmiyorum. Derinliklerime indikçe hissettiklerim sadece bunlar. Şimdiki insanların, neden yüzeyden daha fazla yüzdüklerini yavaştan anlamaya başladım.

            İnsanın birikmesi gerekiyormuş, yazmadığım süreçte bunu fark ettim. Bir şeyler anlatabilmek için birilerini üzmeniz, sevmeniz, öpmeniz, gömmeniz, unutmanız gerekiyormuş. Düşünmemeniz gerekiyormuş, uzun bir süre hiçbir şeyi düşünmemeniz. Sessizliği bile doya doya yaşamanız gerekiyormuş, hani o kitaplarda bahsetmedikleri sessizliği…

           

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu