
İnsanın kendini anlaması üzerine bir şeyler yazmak geçiyor içimden. Parça parça veya bir bütünden oluşan benlik ve öz bilinç kendisi ile birlikte neler getiriyor veya insandan neler alıyor bunları tamamen kişisel gözlem ve tecrübelerime dayanarak dile getireceğim.
Birey Davranışlarının Oluşması:
Bireyin kendini ifade etme yöntemlerinden başlıcası olan refleks, en bilinçsiz gerçekleşen ve tam manasıyla bireyi dışarı yansıtan bir olgudur. Bireyin günlük hayatı ve toplum içerisinde kullandığı jargon, kendi ile asla ve asla özdeşleşmeyecek ve bireyi ifade edemeyecektir. Ama bireyin beklenmeyen durumlarda verdiği refleksler, bireyin düşünce yapısını daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Ve özellikle ki bireyin daha önce bilinmeyen ve bilmediği bir konu üzerindeki tutumu ve verdiği refleks, kaçındığı ve uzak kaldığı konular onu tamamıyla ele verecektir.
Günümüz toplumlarındaki bireylerin özellikle genç nüfusun kimlik bunalımları ve anksiyete gibi ciddi psikolojik sorunlar yaşadığının bilincindeyiz. Bu yazıları yazarken bunları da göz önünde bulundurarak, kişisel görüşüm şudur ki;
‘’Birey hangi konu üzerinde zıtlık yaşıyorsa ve bir konuda kendini baskılamaya başladıysa, orada toplumdan gizlediği öz benliği yatmaktadır. Olmak istediğimiz kalıplar ve içerisinde sıkıştığımız kalıpların içerisinde eğer ki kişi bir seçim yapabilmeyi becerebilmişse ne mutlu. Kendi özsaygısını elde etmiş ve öz benliğine erişebilmiş demektir. Ama eğer ki birey bu kalıplar arasında ciddi tezatlık yaşıyor ve herhangi birini aşırı ve yoğun yaşıyorsa bilmeliyiz ki kendinde baskıladığı bir düşüncenin tam manasıyla bilinçli veya bilinçsiz bir biçimde tutsağı olmuş ve bir nevi bir başka karakteri yaşayarak özsaygısını yitirmiş bir şekilde kendini gizlemeyi tercih etmiş demektir.’’
Davranışlarımızı oluşturan tek şey ise kendi içerimizde yaşadığımız bu tezatlık ve yaşam içerisindeki tecrübelerimizden elde ettiğimiz özelliklerimizdir. Bu tecrübelerden ve tezatlıklar arasından yapabildiğimiz bilinçli veya bilinçsiz seçimler ise insanı mutluluğa veya mutsuzluğa iten bir bütün davranışlar zincirini oluşturan temel öğedir. Bilinçsiz oluşan durumlar ne kadar da özgürlüğü ve mutluluğu yanında getirse de, bilinçli olarak attığımız her adım daha radikal ve daha çok oyun alanı kazandıracaktır. Bir örnek vermem gerekirse; ’’Bir satranç oyununda sezgi ve duygularımızla hareket etmememiz gerektiği kadar, rakibimizin bir sonraki hamlesini de düşünmemiz gerekecektir. Yani rakibimizin bir sonraki hamle ve hamlelerine göre ve kendi hamlelerimize göre dizayn ettiğimiz bir oyunu sürdürmekte olacağız. Ve bunu karşımızdaki rakip içinde düşünürsek ortak bir bilinç oluşturmuş olup kendi oluşturduğumuz kısıtlı kareler arasında sıkışmış olacağız aslında. Kısıtlı bir özgürlüğün içerisinde yaşadığımız bilinçsizlik bizi daha mutlu ve özgür kılacakken. Bilinçli bir kısıtlığın içerisinde yaşayacağımız her şey daha tatminkar ve tam manasıyla kendine has olacaktır. Çünkü bilinçsizlik içerisinde geçirilen zamanlarda tekdüze ve birbirinin kopyasını yaşayacağımız hayatlarda bireyin hareketlerinden ve benliğinden söz edemeyiz ama eğer birey kendini geliştirebilmiş ve toplumsal reflekslerin üzerine çıkabilmişse o zaman öz bilincine sahip olabilmiş ve aksine daha özgür ve tam manasıyla kendini yaşayabilmiş bir birey haline gelebilmiş demektir.
Davranışlar seçilebilir ve özelliklede eğer temiz bir zihne sahipsek. Eğer ki zihnimizi yönlendirebilmeyi bir şekilde başarabildiysek.