Cam fanusla çevrili hayatlardı bizimkisi. Ben içeride camlarla çevrili korunaklı bir bölgede, o ise camın arka yüzünde kalan derin denizlerde… Cam pisti, dışarısı bulanık. Hayat acımasız, su kirli. İnsanların hayâllerini yosunlar sardı, umutlarını dalgalar alıp götürdü.
Cam fanus kırıldı, berrak su kirli suya karıştı. Balık boğuldu. Küçük balığı köpek balığı yuttu. Küçük balık, köpek balığının içinde yaşama tutundu. Köpek balığı biliyordu, çünkü suyu kirleten onlardı; küçük balığa bir yaşam borçluydu.
Cam kırıkları yavaş yavaş suya karıştı. O cam parçaları bir gün birinin ayağına batacaktı. Su o kadar bulanıktı ki ortalığa yayılan kanı kimse fark etmeyecekti. Suyun renginin solmasıyla beraber bir canda solacaktı… Kirli su insanların maskesi oldu, yüzler gözükmedi. Hayatlar yerini hayâllere bıraktı.
Bir ses duyuldu suyun derinliklerinden… Belki bir şarkı, belki de dalgaların hışırtısı. Kanlar akan bedenden gelen bu acı sesi herkes melodi sandı. Kimi alkış tuttu bu acıya, kimi de hayranlıkla baktı. Kirli su, insanların yüzünü gizlediği gibi kanı da gizledi. Tek gerçek o feryat sesleriydi ama onu da insanlar duymak istemedi.
Hayatlar soldu, umutlar tükendi. Melodi sanılan acı çığlıklar, insanların alkışları arasında kirli suya veda etti…