Sekiz asır geçmiş üstünden acıların, ölüm anlam kazanmıştı. Gonca bir gül hasretle yanardım. Paramparça bir beden, sağlam ruh taşıyamaz. Susardın, bir taş olsa dile gelirdi, sen ağladın. 980 kilometre yok oldu, yangınlar hiç bu kadar üşütmemişti ve alevler maviye bu kadar aşina değildi. Sen ağladın. Ne anlatmıştın, neler anlam kazanmıştı? Ben ne zaman bu ateşe düştüm bilmiyorum. Henüz yazılmamıştı Milena’ya mektuplar, Leyla ile Mecnun doğmamıştı. Biz seninle karşı karşıya oturup susardık. Ağaçlar yaprak dökerdi, bense köpeklerden korkardım. Şehrin içinde bir orman, ormanın içinde sen, senin kalbinde ben vardım, henüz yakılmamıştı kalp. Henüz icat edilmemişti sevgi ve sen beni severdin. Başım belalı, sen belaydın ve ben henüz üç asır bile yaşamamıştım bu dünyada. Aldılar, çocuktum aldılar sandım. Çalmışlar benden henüz kimliğimi. Bir tarla faresi kediyi kovaladı, kedi köpekle dalaştı. Kargalar uyandı, kargalar uyandı, kargalar uyandı.
Kara güne uyandık, kara geceye batacağız. Siyah henüz keşfedilmemiş, Küçük Prens yüreğini bulamamıştı. Senin pencerenden gökkuşağı akardı, ben paçalarımı sıvayıp top oynardım. Kimse bilmiyor, ben astım hastasıyım. Astım önce kötülükleri, kastım salıncakta sallanmaktı. Yanımda sen ol istedim. Kısa dalgalı saçların, korkak kaçan gözlerin ve narin parmaklarınla sen, sen karşımda değildin, aklımdan uçmuş kuzgun. Kargalarla karışmış kara gök. Her gün yeşilde beklemek seni, hürriyete varmak için. Belki kapalı çarşıda bomba patlar ve çiçekler saçılır etrafa. Mavi evleri boyadılar.
Senin pencerende doğar güneş, dudakların aşkı anlatır. Duyduklarınsa hatalarım, her zaman aynı ayın gölgesinde, her zaman nefret ederim Haziran’dan, bana Temmuz’u getirdiği için. Sen Tekirdağ dağlarında ben Kilikya tepelerinde kaldık. Aradığını buldun belki, belki ben kayboldum. Pusula daha icat edilmemişti. Tek yönüm sendin, güneş batardı.
Son bir söz daha söylemek gerekirse, sana bırakıyorum bütün kelimelerimi. Ruhum, kalbimin esiri, öfke nöbetlerime aldanma, Haziranda gel, Temmuzda gitme. Rahminden yeni gelmişken dünyaya, bir asır ölü bekledim önce, anlamak için yaşamın yolunu. Yolu yokmuş, döner dolaşır aynı kapıyı çalarmış. Son sözler işte, kargalar ve Haziran…