Yalın Bir Yalnızlık
Ben aslında hiçbir zaman çoğalmadım. Yalnızlığımı hep heybemin bir kenarında hazırda bulundurur, ihtiyacım olunca kullanırdım. Ya da ihtiyacım olunca o gelirdi. Bazen de ikimizden başka kimse kalmazdı yanımızda… Sarılırdık. Gün batımında gündüzü uğurlayıp, güneşin kalan son ateşiyle yaktığı havada oluşan o turunculuğa hayran olup akşam ezanını dinlerdik.
Ben hep o akşam serinliğini yüzümde hissederken tektim. Bazen yanım doluyken de tektim, kimse yokken zaten tekim… Tek başıma olup gökle kurduğum arkadaşlığı kimseyle kuramadım. Kimse gök gibi değil.
Gök herkesi çevrelerken aslında sadece bana aitmiş gibi. Severken rüzgârıyla yüzümü ısırması da hep şefkatten. Gözyaşlarımı savurarak silmesi başka ne ile açıklanabilir? Esmesi yüreğimin yükünü almak istemesinden değil mi?
Gün batsa da, geceye teslim olsak da gün batımında sessizce dertleşmemizi nasıl unutabilirim? Kuşların yuvalarına döndüğü her Allah’ın gün batımında, ben göğümün altında, kendi içime içime dönerken sevgili gökten başka kimi yanımda bulabilirim? Başka kime sadık dostum diyebilirim?