Kaçarken Gözyaşında Boğulmak
Ağlamak istiyorum bağıra bağıra. Haykırarak belki de. Neden bilmiyorum? İçim dolu galiba, ama nereye dökeceğim bu içimdekileri hiç bilmiyorum. Neye, kime doluyum onu bilmiyorum ya da biliyorum ama itiraf etmek istemiyorum. Eskiden böyle olmazdı. Kalemimde bende daha sakindik. Herkesi sakinleştirirdi dilim. Kollarım hep destek olurdu birilerine. Niye yardım edemiyorum birilerine? Kendimle kavgam niye?
Akmak için yalvaran bu gözyaşlarıma itaatten neden sakınıyorum? Anlayacaklar diye galiba. Ama neyi? İçimdeki fırtınayı birileri görsün istiyorum ama görmemeleri için de elimden gelen her şeyi yapıyorum. Salak mıyım ben? Kime neyi kanıtlama çabasındayım ki?
Artık mutlu olmak istiyorum. Cidden mutlu! Eskiden hep şöyle derdim. “Karşı taraf 10 kat mutlu olsun ama benim mutluluğuma dokunmasın.” Hayır artık beni üzen hiç kimse mutlu olmasın. Onlar yüzünden akan her gözyaşımda boğulsunlar. Kötü kalpli gibi mi oldum? Olsun! Artık kötüyüm. Bu dünyada kötüler kazanıyorsa ben kötüyüm artık hem de en kötüsü.
İyi de olsam kötü de olsam bir şey fark etmiyor. Ya ben susuyorum ya da içimdeki ben iyice kapattı kulaklarını. Umarım kapatmıştır kulaklarını, şayet ki birinden girip diğerinden çıkıyorsa daha vahim durum. Hisleri bitmiştir demektir. Bitmesin daha çok erken.
Değil mi çok erken? Öyle olmalı. Yanlış anlaşılmasın yaşla kıstas etmiyorum bu dediklerimi. İçimiz hep çocuktur ya. Ondandır bu çabuk küsmesi, çabuk barışması. Bundandır her elinden kaçan fırsat için oyuncağı kaybolmuş gibi zırlaması. Bundan dolayı sevgi gördüğünde şımarması. Hep bunlardan dolayı. Biliyorum, tanıyorum onu. Tanıyorum ben onları. Görüyorum içinizdeki çocukları.
Bu yüzden herkes benimle hemencecik yakın oluyor. Ben sizinle konuşmuyorum, size bakmıyorum, size sarılmıyorum. İçinizdeki çocukla bütün münasebetim. İstediğiniz oyunu anlayıp katılıyorum size. Anaokulundaki gibi davranıyorum. Oyuncağımı paylaşıyorum, yemeğinizden aşırıp sizinle düşüyor, sizinle şımarıyorum.
O çocukları çok seviyorum ben, bazen kendi içimdeki çocuktan daha fazla. Onu çoğu zaman unutmam da bundan dolayı zaten. Onu kendi odasına hapsedip sizinle oynuyorum. O odada neler kırılıyor, neler canımı yakıyor fark etmemem bundan.
Çok ihmal ettim kendimi, aynada ki silüetim bile yalan söylüyor bana artık. Yalan söylediği de anlaşılıyor ama devam ediyor bu yalanlar silsilesine. Omzumu sıvazlamadım bu aralar hiç “Yaparsın sen.” demedim, diyemedim. Yadırgamadan, kurcalamadan sarılıp, saçlarımı okşamadım hiç. “Geçecek.” demedim. Gözyaşları yüzünde kurudu yetişemedim silmeye, uzanmadı kollarım. Çay demleyip çağırmadım onu sohbet etmeye. İhmal ettim ben kendimi.
İhmaller çukurunda yalnız bıraktım onu. Ne zalimce ama! Herkese pamuk olan bu yüreğin kendine betondan duvarlar örmesi hiç mantıklı değil. Ben o duvara bile toslayamadım, sadece oturdum örülmüş o betondan duvara baktım. Çok kırgın bir bakıştı, kırar yıkardı tüm tabuları, duvarları. Ama yıkmadı. Çünkü o bakışın ardından bir gözyaşı geldi.
Ve ben, tüm kışa dayanmış olan ben bir damla gözyaşından boğuldum.