DenemeEdebiyat

Çığ

Salıncak, 

Bir gece vakti sallanır usulca.

Bir pencere açılır mavi gökten,

Ruhum akar.

Sana, yaşamın renklerinden bir hediye,

Bana, hayatın kederinden bir ceza. 

Ben doğduktan sonra 365 gün geçmiş, o yıl tamamlanmamış hiç. 366, 367, 368… diye devam etmiş. Doğdum ve devam ediyorum, hiç dönmeden o güne. Kendimi kandırmayı bırakalı çok oluyor, ben bir ağaç dikerken, onlar bin ağaç kesiyor. Bir şiir yazayım diyorum, bin küfür işitiyorum. Sizin parsellediğiniz dünya, bizim cehennemimiz olmuş. Çevirdiğiniz duvarlar içinde insanlık egzersizi yapmaya devam edin, şarkılar dinleyin padişahlarınızla. Pahalı kadehlerden pahalı içkiler içmeye devam edin. Nasıl olsa biz bir şekilde yaşarız hayatı. Çok garip, kalbim yaşımdan büyük. Çok sancılı. 

Senden bahsederken konu dağılıyor, sana gelmeye çalıştığım yollar tuzak. Sen benden sakınırsın, utanırsın belki. Kirlidir gömleğim, ellerimde biraz kan. Savaşmakta, kavgasız gün geçirmemekte insanlık. Yalanla, hatta gerçekle kandırılmakta insanlık. Sen beni sevseydin devrime inanırdım belki. Belki güzel bir sözün bu gezegeni değiştireceğine de inanırdım. Garip hikayeler anlatmış insanlar yıllar boyu, farkı düşlerin peşinden koşmuş. Bir kedi uyumuş kucağımda, ben bir rüya görmüşüm. Pencere ve parmaklık arasında duran kurumaya yüz tutmuş saksılardan biriyim. Gün doğumu kapının önünde sigara içen, küfür eden, ayılmak için kahve içmeye giden, sevilmek için çiçekçilerden medet uman insanlar geçmiş kapımdan.

Kedi uyumuş kucağımda ama aklım başka yerde benim. Sevilmek için gözleriyle bana bakıyor, ben umarsızca açık duran fotoğrafına. Resmini çizmek isteyişim kaktüslerin bedenine benziyor. Hatırlamıyorum seni, unutmuyorum. Denizlerin keşfedilmemiş yerlerinde bulunan çöplerle savaşıyorum berraklığına ulaşabilmek için mavinin. Radyolarda şarkılar dönüp duruyor ben aynı yerimde saymaya devam ediyorum. Ayrı yerim, sanki uzun zamandır hiç kullanılmamış bir yol gibi, doğanın beni çürümesine izin vermişte, kara zifti parçalamasına göz yummuşum. Ekvator çizgisi değişmek istiyor, ben engel oluyorum sanki. Özgür uçan kuşlar özgür değiller gibi. 

Mecburmuşuz yaşamın garip sancısına, acısına ve kederine. Başka yerlerin öyküsü, garip. Kedilerle köpekler dalaşsa bile bütün suç benim. Çok düşündüm, düş kurmadan, inanarak ve sahici bir dünyada, nasıl yaşarım diye çok düşündüm. Zaman kavramı yok oldu önce, sonra kendime olan güvenim karmaştı. Bir yıldız kaydı, bir rüya gördüm. Sonra inandığım, sığındığım dağlar beni çığ altında bırakmış. Ben koştum ama, çığ bu işte, hasta ciğerlerim fazla dayanamaz diyerek bekledim. Üzerime geliyor ve giderek artan sonsuzlukta, sonsuz bir güneş gibi büyüyordu. Haritalardan baktım sonra ufuk çizgisine, 6 kilometre yazıyordu insanın görebileceği en uzak mesafe. Hesapladım, oturdum hesap ettim. Nasıl olsa bugün pazar ve yapacak işim yok. Tam 12 kilometre uzağı görüyordum. Belki biraz fazla, belki daha az. Çığın altında kalmışım, bütün kemiklerim kırılmış ve ben kar altında bunları düşlüyorum. Bütün insanlıktan daha fazla bildiğim, bütün insanların acılarından sanrılarım var dedim kendi kendime. Tanrıya baktım, bana baktı, sayılar söyledi. Karışmıştı renkler birbirine, daha da anlam kazanmıştı aşk. sonra yunan tanrısı, mısırlı bir tanrıya yemek daveti verdi. bir melek beni çağırdı. “tanrılar seni bekliyor”. Ben göğe çıkarken bir gebe kısrak beni sırtına alıp Kilikya tepelerinde İndiriyor. Yürüyorum, attığım her adım 1 mil mesafeye denk. 8 dakika sonra ağaç olmayan dağlara, su akmayan derelere ve kuru havasıyla huzur vermeyen o ovaya düşüyorum. Deprem oluyor, insanlar suçu tanrıya atıyorlar. Şeytan hiçbir şey yapmıyormuş.

Ahmet

Ruhun karanlığından, savaşın başında ve kimyasal silahların ortasında doğan insan.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu