Kırık bir şiir dizesi gibiyim
Kendimi bir sonraki satırların kollarında bulurum
İmge dünyasının hülyasında kaybederim kendimi
Duygu yüklü mazmunları aramakla geçer günlerim
Her bulduğum mazmuna kalbimdeki kırmızı boncuklardan veririm.
Sorgusuz, sualsiz çarpar ellerim.
Üç harften oluşan bir sırrı yerleştiririm,
Mazmuna verdiğim her boncuğun içine.
Mazmun çözemez sırrı
Kafiyenin peşine takılmış gider,
İçimdeki koruyucu melek dışarı çıkar,
Yarı yolda kaybolur yardım etmek için verdiğim her ipucu.
Mazmun şekil diye bağırır
Bense anlam der, dururum
Israrcılığımı acizlik olarak görür.
O an bütün kotasını doldurur mazmun
Verdiğim bütün boncukları almak için
Karış karış bütün satırları yoklarım.
Bulamam.
Artık ne mazmun kalmıştır elimde
Ne de duygu dolu boncuklarım
Biçim uğruna şiirden atılan uyumsuz bir kelime gibiyim.
Ara söz niyetine bile kabul etmezler beni
Hükmüm geçmez kafiye uğruna beni
Gözden çıkaranlara.
Bozuk saatin rakamlarında anlam arayışına çıkarım,
Yer edinmek için yine boncuklar veririm,
Bu boncuklar bu sefer temkinlidir.
Rakamlar beni aralarına kabul eder
Bir süre sonra ruhum daralır;
Yelkovanın gürültülü sesinden,
Akrebin materyalist yürüyüşünden,
Rakamların kardinal değer tartışmasından.
Vazgeçerim.
En sonunda yarım kalmış ukdelerimin gölgesinde
Yaşayan bir sözcük olurum.
Anlam arayışını, devrik cümleleri bırakırım.
Kalkandan ördüğüm kulenin içinde
Yalnız bir sözcük olarak yaşarım.