DenemeEdebiyat

Sokak


Beni ondan ayırdılar
Benliğimden uzaklaştım gün geçtikçe
9-10 yaşlarındaydım boyun eğdiğimde
Bu başıbozuk düzene.  
“Biz, küçülen kıyafetleri bir küçük kardeşine devreden, masada yemek yanında salata görünce bayram eden, altı kumaş mendille bağlanan o çocuklardandık. Bizler öyle onu sevmiyorum bunu yapamam diyemezdik büyüklerimize. Babalarımız kiminle evleneceksin derse onunla evlenir, nerede yaşayacaksın derse onu dinlemek zorundaydık. Ben annenizi bir nişanda gördüm, bir de düğünde. Şimdi sizler, …” Babamın sabah serzenişiydi bunlar. Koltuğuna oturmuştu, mesleğimin ilk maaşıyla kiraladığım evimin camından sokağı izlerken.  Bu cümlelerin sebebi, 8 senelik kız arkadaşım, evlenmeyi düşündüğüm o kadınla bir hafta sonu tatili planı yapıyor olmamdı. “Arada resmi bir şey olmadan birlikte tatiller falan yapılamazmış. Tersmiş bize…” Babam, senelerce yaptığı çiftçilik mesleğiyle ben ve 3 kardeşimi büyütmüş, okutmuş ve hiçbir zaman desteğini esirgememişti. Çok da akıllı ve gözü açık bir adamdı. O gün, evden çıkarken bu cümleleri duyduğumda kulaklarımı tıkayıp evden kendimi zor attım. Bitmezdi söyleyecekleri biliyordum. Annemi 5 sene önce yıllarca savaştığı ama maalesef yenik düştüğü akciğer kanseri sebebiyle kaybettik, o günden sonra babam, bambaşka bir insan oldu. Her sabah yediği 3 zeytin 2 hurmayı bile yemez oldu, lambaları gizlice kapatmaktan vazgeçti. Okuma yazma bilmeyen babam, ilaçlarının isimleriyle harfleri öğrenmek durumunda kaldı. Onların evliliği bir yoldaşlık, hayat tecrübesiydi. Konuşmadan anlaşabilmek, sevgi, saygı, sadakat, ne varsa onlardaydı.
Evden çıkıp arabama gidene kadar bunlar geçti zihnimden. Şehrin trafiğine elbette alışıktım ama bugün bir de yağmurla birleşince 20 kilometrelik yolu 1 saatte gidebilmiştim. Yolda karşılaştıklarımla kafam allak bullak olmuştu. Yerde kanlar içinde yatan bir adam, başında gözyaşı döken bir çocuk. Abisi mi, babası mı? Yapayalnız mıydı şimdi bu çocuk. Düşündüm, düşündükçe hislerim birbirini kovaladı. Derken, Ofise geldim ve koridoru, çalışma arkadaşlarımla günaydınlaşarak geçtim. Odama geldiğimde masamda yine tonlarca dosya beni bekliyordu. Kontrolleri yapılacak, bu hafta, ay sonu raporları hazırlanacak ve sunum düzenlenip şirket yöneticisine sunulacaktı. Derin bir iç çekerek, başladım çalışmaya. Bir kahve içmek için başımı kaldırdığımda, saatin geç olduğunu farkettim, neyse ki işlerim yetişmişti. eşyalarımı alıp arabama geldim. Direksiyon başına oturmamla, gündüz gördüklerimin hatrıma tesadüf etmesi bir oldu.  Bu ana şahit olmak için çok küçük değil miydi o çocuk? Kanın akışını değil, bisikletinin tekerlek hızını ölçmemeli miydi o çocuk? Sokak ortasındaki çaresizlikler yerine oyun ortasında ebe olmak değil miydi onun hakettiği? ve daha cevabını veremediğim tonla soruyla ev yoluna koyuldum. Yine uzun bir trafik beni bekliyordu.
Ben, düşüncelere dalmışken telefonumun çalmasıyla irkildim, babam arıyordu. İçimden, ne isteyecek acaba, diye geçirdim, gazete, süt, yoğurt, akide şekeri?… Telefondan gelen ses babama ait değildi, apartman görevlimiz, babanız merdiven boşluğunda yerde yatıyor, ambulans çağırdım, fakat kan kaybı çok fazla. Acele etseniz iyi…geri kalan cümleleri idrak edemiyordu zihnim.
Eve vardım. Hayır, hayır baba şu an değil diyebildim sadece, senden öğrenecek çok şeyim var daha. Sabah serzenişlerin, homurdanarak verdiğin öğütler, annemin hatıralarını, ona olan aşkını anlatışın… Sabah gördüklerim, yaşayacaklarımın bir ön izlemesi miydi sizce?  
Hayatın, “Çok da şaşırma sen de o çaresiz çocuksun.” deme şekli miydi?    

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu