Yokluğa uzanan bir serüven bu. Yollarında derin kuyular, ayağına değen çakıl taşları var. Sonunda artık kanamayan yaraların olduğu bir hafiflik var, onu bulmaya geldin…
İç ses başlıyor. Derin bir yolculukta burda mısın? Bir dürtü;
-İşte buradayım!
Geceye doğru yürüdüğün bu yolda güneşini kaybettiğinde her dakikayı üç kez sorguladın, yıldızları göremediğin her geceyi bir gün daha erteledin… Günleri biriktirmek mi yoksa ömrünü harcamak mı meselen? Yok olan sen miydin yoksa sendekiler mi? Ruhunu kaybettiğinde ışığı gösteren kimdi, çok sevdiklerin mi, çok üzüldüklerin mi? Kendini yeniden bulana kadar kim bekledi seni, senden öte bir şey, candan öte.
Vardığın yere kadar kaybettiklerini düşündün. Vardığın yerde bulduklarından çok daha önemli olan. Yolda düşürdüklerinde oldu, yanına hiç alamadıklarında… İçine işleyenler kadar içinden attıkların gibi, ruhunu beslediğin acıların gerçek sahipleri gibi.
– Acılarını sevenler burada mı? Her gülüşünde onları besleyenler de burdaysa bir derin nefes alıyoruz!
Tamam bırak o nefesi, siktir et kederini. Gel son bir kez sarılalım…
Bir Yorum