Merhaba
İç sıkıntısı ile uyandım bu sabah. Aslına bakılırsa her zamanki gibiydim. Her zaman olduğu gibi bugün de göz kapaklarımı açmıştım. Olacaklardan habersizdi bedenim ama ruhum bir şeylerin olacağının habercisi gibiydi. Bugün annem ve benim için yeni bir hayatın yeniden başlangıç çanları çalacaktı, hissediyordum.
Yine saatlerce o yatağın içerisinden çıkamadım. Sanki korkularımla yüzleşecek gibiydim. Yorgan ise benim koruyucu kalkanım… O kalkanı üzerimden indirdim ve günaydın demek istedim Güneş’e. Bugün yeni hayatımın ilk günü olacaksın der gibi gülümsedim gökyüzüne. Birden öyle bir karardı ki hava, sanki yılların birikimi yük olmuştu omuzlarına. Bulutlar konuşur muydu hiç? Ben o sabah bulutların sesini duymuştum. Ne konuştuklarını iliklerime kadar hissetmiştim.
Herkes yağmurdan kaçmaya çalışırken ben sadece o anda kaldım. Dinledim kehaneti. Yeryüzü saçlarımı okşar gibi yaptı ve kulaklarıma fısıldadı adeta. Fısıltı yüreğimin en derinliklerine inerken sanki çocukluğuma yolculuğa çıkmış gibiydi bedenim. Hep çocukluğumdan kaçmaya çalışırken bu da neyin nesiydi şimdi?
“Merhaba Siyah, bugün yeni hayatının ilk günü. Şimdilik bilmesen de birçok felaketin kapısı yine senin için aralandı. Felaketleri fırsata çevirmek senin elinde.” Dedi.
Titredim ve kendime geldim. Kuşkusuz garip bir gün oluyordu. Ruhum bedenimden ayrı yaşamaya niyetlenmiş gibiydi. Belki de deliriyordum… Hoş, delirsem her şey daha kolay olurdu belki…
İçeri geçtim, en sevdiğim kalemimi elime aldım ve hayatımı satırlara dökmeye başladım. Hangi satıra ne kadar ne sığar bilmeden tüm hayal kırıklıklarımı, umutlarımı, özlemlerimi, sessiz çığlıklarımı, hayallerimi bir tükenmez kalemin tükendiği noktaya kadar yazmaya başladım.
Kalemim tükenmeden seni de unutmadım,
Merhaba rengarenk hayatımın gri köşesi, hikayeme hoş geldin…