Merhaba,
Bu boş, bembeyaz bir defterin ilk sayfası. Yeni doğmuş bir bebek kadar heyecanlı ve korkmuş hissediyorum. Çok beklentiye girip hayaller kurmak istemiyorum aslında. Bir yandan da umutla yanıp tutuşuyorum. Korkmaktan yoruldum, artık kendimi bırakmak istiyorum.
Biliyorum, aşk kendini bırakmakla ilgili. Korktukça mutluluğu kaçırıyorum. Kendimi tuttukça aşktan uzaklaşıyorum. Ne kadar vurdumduymaz olmak istersem o kadar bağlanıyorum.
Kaçmıyorum artık, korkmuyorum da. Kalp kırıklığı öldürmüyor sonuçta. Ama benim kalbim kırılmasın diye aşkımı öldürmek zorunda mıyım gerçekten? Lise aşkları basit geliyor insanlara. Ama bu o kadar büyük ve karmaşık hissettiriyor ki, sanki içimde tutup saklarsam ölürüm gibi.
Diğer insanlar nasıl sahip çıkıyorlar kendilerine acaba? Üstüne asırlarca kitaplar, şiirler, şarkılar yazılmış bu duygu kişiden kişiye şekilleniyor mu gerçekten? Herkes aynı olsa duygular da aynı olurdu belki ama olmuyor, görüyorsun sen de.
Ben mesela; şarkılardaki, kitaplardaki, şiirlerdeki gibi iltifat edemem. Çok konuşamıyorum da heyecanlanıyorum. Ama bakmayı seviyorum, sarılmayı, dokunmayı. Çünkü hakkında şiir yazabileceğim bir duygu değil o, baştan aşağı kendisi bir şiir.
Bak işte ben bu yüzden korkuyorum. Normal sevemiyorum ki, sığmıyorum kendime. Sanki her yanımdan o fışkırıyormuş gibi hissediyorum. Onsuz yaşayamamaktan korkuyorum bir de. Ama itiraf edelim, hepimiz sevgilisi olmadan yaşayamayacak şairlerin ve yazarların şiirlerini, kitaplarını seviyoruz. Hepimiz delirmekten korktuğumuz için içimizdekini tam yaşayamıyoruz. Ama sadece içinde yaşamak delirmek değil mi?
En sonunda ölmeyecek miyiz zaten, niye aşktan bu kadar korkuyoruz o zaman?
Çok yeteneklisin
tesekkur ederiim :)))))))) ❤️
enfes, kabak tatlısı kadar güzel hatta biraz daha abartayım; hayat kadar güzel.
hayat biter, kabak tatlilari biter. aci bitmez, umut bitmez… tesekkurler 🙂