İnsan ölmek istiyordu bazen. Beni gömseler de, yeryüzüne katlanmak zorunda kalmasam diye geçiriyordu içinden. Böyle düşünmekte de haklıydı aslında, yeryüzü acılarla doluydu. Sevdikleriniz sizi terk ediyordu, siz sevdiklerinizi terk ediyordunuz, viskinin tadı çok acıydı, sigara aç karnına midenizi bulandırıyordu, oksijen niyetine yakıtları soluyordunuz, çocuklar ölüyordu, anneler çocukları öldüğü için ölüyordu, babaların bünyesi yaşadığı zorluklara dayanamıyordu.
Ama olsun, belki bir şekilde yaşardınız. Aşkın güzelliklerini görürdünüz, çocukların başını severdiniz, hayvanlar için bir kap su koyardınız, sevgiliniz sabahleyin size kahvaltı hazırlardı, uzun yolculuklar yapardınız, ekspres trenlerine binerdiniz, tatile çıkardınız, denizi koklardınız, sıcak kuma ayak basardınız, günün yorgunluğuyla beraber birer bira açıp sakin sohbetler yapardınız…
Yaşardınız bir şekilde işte. Sonra, ”Ölmek için çok erken, bir süre daha buralarda olmam gerek.” diye geçirirdiniz içinizden -hiçbir kötülüğü umursamadan-.
Dünyayı değiştirmeye niyetim yok, kurulan düzeni yıkacak kişi de ben değilim. O azme sahip olamadım hiçbir zaman, olacağımı da düşünmüyorum zaten. Yoksa oturup bir şeyler yazmak yerine, zenginleri öldürmeye başlamıştım bile.
Duyarlı olmak gibi bir istek de yok içimde; çünkü bir şeyler yapmadıktan sonra duyarlı olmak, çok da bir işinize yaramaz. Durduk yere canınız yanar sadece. Tek isteğim; hepimizin iki yüzlü canlılar olduğundan haberimiz olsun, yeter. Çok da bir şey değil.
“Kim ne derse desin; fikirler ve sözcükler dünyayı değiştirebilir!”
Bay Keating
sen yazıyorsun, birileri okusun diye değil, insan ırkının birer ferdi olduğun için. yani en azından ben öyle hissettim.
dast ein wunderbar