DenemeEdebiyat

Dans Etmek İçin Mutlu Olmak Gerekmez

Her yaş yeni yaralar getirir insana, her gün yeni acılar. Yoluna koymak istediğin bir hayat, ağrısız yarınlar. Tükenmekte olan bir umudun var ve umut, şimdi tutunsan kırılacak bir dal.

Yıllarca saçlarını hep kısa kullanmış, uzun kullanmayı çok isteyip bir türlü cesaret edememiş, tam uzatmaya karar verdiği yıl ise saçları belinde kemoterapi almış bir kadınım ben.

Her sabah söylene söylene uyanıp işe giden, uyandığına lanet okuyan ve bir sabah yatağında kalp krizi geçirmiş bir şekilde bulunan, bir daha gözlerini herhangi lanet bir güne bile açamayacak olan o adamım.

Ya da her akşam evine giden o yoldaki yokuşu küfürler ederek çıkan ve bir gün ansızın geçirdiği kaza sonucu bacağını kaybeden ve artık istese de hiçbir yokuşu çıkamayacak olan o çocuğum.

İnsanım ben! Yani hepimiz gibi her sabah yatağımızda gözlerimizi açtığımız ana bile şükretmeyi bilmeyecek kadar nankör, ayağa kalkıp işlerimizi halledecek o sağlığa ve o güce sahip olduğumuzu anlayamayacak kadar değerbilmez… İstediğimiz şeyleri sanki çok zamanımız varmış gibi sonra yaparım diyerek erteleyecek kadar düşüncesiz ve o an cesaret edemeyecek kadar da korkak…

İnsanım ben! Yani etten beden, sorguluyorum bunca şey neden?

Elim kalbime gidiyor ara ara, yokluyorum hep atıyor. Kimi zaman hızlı, kimi zaman yavaş, çoğu zaman ağrılı… Ağrıları var kalbimin, çok fazla ağırlığı… Kaldıramayacağı şeyler yüklenmezmiş kalbe, sahi hangimiz kaldırabiliyor bunca yaşananı?

Ben kaldıramıyorum mesela… Her nefes alışım yarım kalıyor, kana kana almak istiyorum, kanaya kanaya alıyorum nefeslerimi… Ne çok şey var yapmak istediğimiz durup düşününce; haftaya yaparım, önümüzdeki ay giderim, yaz gelsin bakarız… Çok tanıdık cümleler değil mi?

Evet o yaz gelir elbette, zaman akıp giden bir kavram. Fakat biz o yazı görebilecek miyiz? Uyurken kendi ellerimizle kurduğumuz o alarmı belki sabahına duyamayacağız bile… Değer mi peki bunca şeye? Neye güveniyorsunuz, neyinize? Yaşadığımız dört duvara bile güvenemiyoruz artık. Bir bakmışız bir sabah yerle bire uyanmışız ki uyandık, unutmayalım!

Kimimiz sevdiklerini kaybetti, kimimiz kolunu bacağını… Kimimiz evini kaybetti, kimimiz evim dediği insanı… Aklını kaybetti, yolunu, ne yapacağını… Binalar değildi yıkılan, hayatlar yıkıldı ve insanlar kaybetti her şeylerini… Kaybettik…

Ve zamanla anladık ki kaybetmişiz vicdanımızı… Ben kaybetmemek için direnen belki de beş on insandan biriyim. Öldüğümde vicdanımla gömülmeyi isterim. Çünkü başka hiçbir şey kalmıyor ölünce… Mal, mülk, para hepsi kalıyor bu dünyada. Sadece bedenin ve kalbin çıkıyor o sonsuz yolculuğa. Ruhun bile bırakıp gidiyor seni, yaptıkların kalıyor yanına. İyi veya kötü, kalbinin yansımalarıyla yolculanıyorsun öteki tarafa.

Güzel yansısın kalbimiz, ışık olsun insanlara.

Kur hayaller ve onları gerçekleştirmek için imkânın olduğunca çabala.

Dur, nefes al arada.

Bak etrafına, kaybettiklerine, yanında olanlara.

Ve bir şarkı aç, hayatın yolundan çıkmış olsa bile dans et!

Çünkü hayat mutlu olmayı beklemek için çok çok kısa.

Übeyda Nur Karadağ

Yazar/ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi 3.sınıf öğrencisi

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu