EdebiyatŞiir

Televizyon Üstündeki Saat

Gülhan ÖRME anısına…

Dolunayın olduğu, denizlerin öldüğü bir takvim yaprağını koparıyor gece.

Yolun başından çalınan ıslıklar hiçbir acıya çarpmadan varamıyor varacağı yere.

Sokak lambaları söndüğünde 5.57’de,

Şehrin tepesinden yaşlı iki göz kırpışır.

Sabahlara kadar tartışılan buluşma yerine ölüm daha önceden varır,

Herkesten önce.

Ve bahçe kapısı hiç açılmamış olur,

Ben evden çıkmadan

Öylece…

Bir gün acı acı kokusuyla rüzgar eserse özlemin yamacında,

Mayıs takvimine bürünmüş olursa şehir,

Hiç sönmemişse sokak lambaları,

Uçmamışsa mezarlıktaki karahindibalar,

Nefes almaya başlamış olmalı toprak

Ve hatıralar.

Dua kokan odaya ölüm yine herkesten önce girmiş.

Gözyaşları tesbih boncuklarının yerini almış.

Televizyonun üstündeki saat çalışsa da zaman zaman,

Zaman o odada durmuş çoktan.

Masada duran parfüm henüz iki gün önce sıkılmış gibi keyifsiz.

Halının üzerindeki seccade son kez bizim için dua etmiş.

Son kez iğneye iplik geçirmiş camın önündeki kahverengi gözlük.

Televizyonun üstündeki saat çalışsa da zaman zaman,

Zaman o odada durmuş çoktan.

Hiç bitmemiş olsaydı Eskişehir’e uzanan tren yolculuğu,

Hiç yorulmasaydı torunuyla çarşı pazar gezen o yaşlı eller,

Çibörek kokuları hiç eksik olmasaydı mutfaktan,

Sevgili torunları geldiğinde hiç dönmeselerdi evlerine,

Beş yaşındaki o kız çocuğu orada olmasaydı Atatürk öldüğünde,

Ve hiç bitmeseydi anılardan sohbetler,

Yine de durur muydu zaman o odada

Çalışıyor olmasına rağmen saatler ?

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu