Dizi&Filmİncelemeler

Invincible 1. Sezon Spoilerlı İnceleme: Muhteşem Bir “Kahramanlık” Dizisi!

Tüm kahramanların uymaya çalıştığı belli başlı etik kurallar vardır: Adalet, merhamet ve özgürlük gibi. Öyle önemlidirler ki bu kurallara bağlılıklarından ötürü bazı karakterleri geleneksel kahraman stereotipini oluşturmalarıyla tanırız. Bunlar DC Comics için Superman ve Marvel için Captain America gibi içlerindeki evrenin en önde gelen ve tanımlayıcı karakterleridir. Bu yüzden de bahsi geçen kurallara bağlılığı ile diğer çizgi roman eserleri ve karakterleri için ulaşılmak isteneni temsil ederler.
Örneğin, bir çizgi roman karakterini, bu ideal kahramanlar ile karşılaştırarak içinde bulunduğu evrenin ne kadar karanlık ya da aydınlık, karakterlerinin de ne kadar ahlaki olarak beyaz ya da siyah olduğunu görebiliriz. Ve çoğu zaman çizgi roman işleri kendilerini bu stereotiplerden ve klişelerden belirli oranda ayırmak istese de her kahramanın hayranlık duyduğu ve varmak istediği nokta da bu karakterlerin kendisidir. Çünkü günün sonunda aslında bu karakterleri başlı başına ideal yapan şey de doğru olanı yapma yolunda verdikleri savaştır. Bu yüzden aslında bu karakterlerden bıkmış olsak da, hepimiz içten içe onlar gibi iyi insanlar olmak isteriz.

Bu senenin süper kahraman işleri arasında en başarılı gördüğüm yapımlardan biri olan Invincible dizisi, kendi farkını işte tam olarak burada ortaya koymayı başardı. Gerçekten de tek bir süper kahraman yapıtı içinde, bu bahsi geçen önemli kahramanlık değerlerinin hem ayaklar altına alınıp hem de kelimenin tam anlamıyla ölene kadar savunulduğunu gördüğüm nadir yapıtlardan biri oldu. Bu yüzden bu inceleme için uygun başlığın ve dizinin temasının süper kahraman dizisi değil de, “kahramanlık” dizisi olması gerektiğine inandım. Hâl böyle olunca bu diziyi incelemeyi kendime de adeta bir görev edindim ki dizi kahramanının kendi kanatları altına aldığı sorumlulukların yanında bu az bile kalır. Aman diyerek şimdiden uyarıyorum ki ağır bir şekilde spoiler içerecek, bu vesile ile umarım diziyi izlemeye gidersiniz çünkü bu sene içerisinde hatta yakın zamanlarda gördüğüm açık ara en başarılı çizgi roman dizilerinden biri idi. İyi seyirler ve iyi okumalar.

Bir Karakteri “Kahraman” Yapan Şey Nedir?

Durdurulamayacak güçte bir düşman ile karşılaşırsanız ne yaparsınız? Nolan’ın dediği gibi boyun eğip kaderinizi mi kabullenirsiniz, yoksa her şey umutsuz gibi gözükse bile olduğuna inandığınız şeyler için savaşır mısınız? Bu soru, aldığı cevabı ile bir karakteri gerçekten kahraman yapan en temel şeyi ortaya koyar: Kahramanın doğru olanı yapmaktan vazgeçmeyişini.
Bu diziyi izlerken izleyicinin sorguladığı çok önemli bir nokta oldu: “Bu kahramanın adı neden Invincible ya?” Hiç de düşündüğü kadar yenilmez, dokunulmaz bir yapıya sahip değil oysaki. Hatta tam tersi bir şekilde dizide birçok kez Mark çok ağır bir şekilde yaralanıyor. Belki babasının söylediği gibi damarlarında akan kan güçlü bir ırktan geliyor olabilir ama günün sonunda bu karakter süper kahraman olmaya daha yeni başlamış 17 yaşındaki bir ergen.
Fakat buna rağmen dizide kendisinin doğru olanı yapmaktan vazgeçmediğini, bu amaç uğruna defalarca kez kendini ölümün eşiğine attığını görebiliyoruz. Uzaylı istilasına karşı koymak ve başka süper güçlü yaratıklardan darbe almak bir yana, bu durumu özellikle babası ile olan sözlü ve fiziksel kavgasında görebiliyoruz. Gezegenin en güçlü adamına meydan okuduğunu gören babası bile bir noktada bunu sorguluyor: “Gerçekten beni durdurabileceğini düşünüyor musun?”
Her ne kadar izleyiciler olarak bizler bunu umut etsek de umudumuzu Omni-Man döve döve ortadan kaldırıyor. Ancak tüm bunlara rağmen içten içe hâlâ kahramanımızın bir şekilde kazanmasını da istiyoruz. Bunu bize yaşatan şey de tam olarak Invincible’ın bize adıyla anlatmaya çalıştığı nokta aslında. Yani ismindeki yenilmez, dokunulmaz anlamının vücudundan değil, ne kadar çok darbe alsa da pes etmeyen ruhundan, demir iradesinden geldiği noktası. Bu yüzden aslında Invincible, temsil ettiği ilkeleri en iyi şekilde ortaya koyan kahramanlardan birisi. Ve yine aynı sebepten ötürü, babası dövüşün sonuna doğru daha da çok sinirlenmeye ve oğlunu anlayamamaya başlıyor. Kendi inandıklarına göre anlattığı şeyler bu kadar mantıklı iken neden oğlu inatla ona karşı koyuyor? Neden oğlu umutsuzca bu değersiz gezegen için ölmeyi göze alıyor? Bu sorular o kadar değerli ki gezegenin en güçlü insanı bile, bu soruları sorgulamaya başlayınca gözyaşı içinde gezegeni terk etmek zorunda kalacak ama oraya yeniden gelmeden önce biraz da olayları Omni-Man perspektifinden ele alalım.

Kahramanlar Mantıklı Olanı Değil, Doğru Olanı Savunur

Dizinin final dövüşünde geçen diyaloglar, benim için dizinin en değerli noktalarından biriydi. Çizgi roman sektöründe kaliteli dövüş sahneleri yaratmak artık ulaşılması zor olmayan bir başarı olsa da bu karakterlerin neden dövüşüyor olduğunu yani motivasyonlarının neler olduğunu anlatabilmek, hele ki bunu karakterler birbirleri ile dövüşüyor iken yapabilmek diziye değer katıyor. Ve bu diyaloglar ve motivasyonlar benzeri az bulunan bir karakteri de ortaya koyuyor: Omni-Man.
Omni-Man hakkında söylenebilecek çok şey var ama benim için en önemlisi sanırsam söylediklerinin ne kadar haklı olduğu idi.  Kendisinin de dediği gibi binlerce yıl yaşayan ve dünyada geçirdiği yılların, ömrünün küçücük bir parçasını oluşturan biri için insanlara karşı sempati oluşturmasını bekleyemiyoruz. Hele ki bu durum, Viltrumite ırkına kıyasla insanoğlu adeta üzerine basılacak bir böcek kadar zayıf, değersiz ve kırılgan ise daha da zor. Bu yüzden açıkçası finalde Mark için neyin daha çok zarar verici olmuş olduğuna karar veremiyorum. Babasının yumrukları mı yoksa sözleri mi?
Omni-Man karakterinin soğukkanlı birisi olması diziye bağlanmamızı sağlayan da bir nokta. Çünkü bize kıyasla çok daha üstün güçlere sahip bir varlığın insanlığı domine etme amacıyla kendini göstermesi, diziyi izlerken adeta ilkel korkularımızı iliklerimize kadar hissetmemize sebep oluyor. Hele ki kendisi insan hayatının değersizliğini kanıtlamak adına kâğıt yırtar gibi çaba sarf etmeden insan öldürebiliyorsa. Şahsen ben bir süper kahraman dizisinde başkası adına bu kadar korkacağımı hiç beklemiyordum ki böylelikle bu durum da mümkün oluyor.
Bu korkuyu temellendiren nokta da Omni-Man karakterini haksız çıkaramıyor oluşumuz. Hepimiz kötü karakterlerin mantık dışı şeyler yapan kişiler olduğuna inanmak isteriz. Böylelikle kafamızda bu kişiyi ötekileştirmek bizim için kolaylaşır. Fakat Omni-Man için bu durum asla mümkün olmuyor. Tıpkı bir insanın ömründe birden fazla hayvan sahibi olabildiği gibi kendisi de aynı sebepten insanoğlunu hatta kendi öz karısını evcil hayvan gibi görebiliyor. Çünkü kendisinin de dediği gibi, üstün bir ırkın karşısında medeni insanın mağara adamından hiçbir farkı yok. Bu duyarsızlığını oğluna da aktarmaya çalışmak adına yaptığı şeylerin sınırının da olmaması cabası. Hatta bunu başarmak adına direkt olarak oğlunu kullanarak insan öldürmeye başlaması ve o ünlü tren sahnesi asla aklımızdan çıkmayacak noktalardan biri olacak. Ama onun için hiçbir değeri yok, ya şimdi ölmüşler ya da 50 yıl sonra yaşlılıktan, ne farkı var?
Kendi inandığı yolda bu kadar kararlı birisinin kalbine ulaşmanın tek yolu da yalnızca kendi çocuğu üzerinden olabiliyor ki bu da diziye de güzel ve dokundurucu bir son sunuyor. Gerçekten de Omni-Man için bu kadar önemsiz bir dünya için savaşmanın bir anlamı yok, hele ki 500 yıl sonra geriye hiçbir şey kalmayacak ise. Ama babası ile bize de gözyaşı akıtan Mark’ın dediği gibi: “Sen baba, geriye sen kalacaksın.”

Harika İşlenen Karakterler ve Gündelik Hayatın Zorlukları

Dizinin bu önemli temaları işlenirken arka planda bize tanıttığı karakterler ve onlar üzerinden kahramanın gündelik dertlerinin işlenmesi çok başarılı. Gerçekten ayakları yere basan karakterler, dizide onlara çok rahat bağlanmamızı sağlıyor. Dünyanın en güçlü adamının karısı olan Debbie karakteri, özellikle oğlunun güçlerini ve hayattaki yerini anlama aşamasında ona verdiği öğütler ile kendisini değerli kılıyor. Ve adeta oğlunun içindeki insanlığı temsil ediyor bile diyebiliriz. Kendi evinde süper güçlü iki varlıkla yaşayıp hâlâ korkusuz bir kişiliğe sahip olması da cabasıdır ki yeri gelince oğluna fırça atıp, süper güçlerin var da adam mı oldun demesi kendisini sevmemizi sağlıyor.
Öte yandan, bir diğer süper kahraman olan Atom Eve karakterinin hayattaki amacını aradığı noktalar çok güzeldi. Evinde oturmasını öğütleyen baskıcı ailesi ile kahramanlık arasında kaldığı noktalar oldukça karakterin hayat sıkıntılarını oldukça gerçekçi kıldı.
Ayrıca sevgilisi Amber ile kahramanlık arasında kalan Invincible da üzerinden de süper kahramanın ergenlik dramaları başarılı bir şekilde işlendi.
Son olarak da, ilerleyen sezonlarda mutlaka yeniden görmek istediğim karakterler arasında ahlaki olarak muğlak olmasıyla devleti temsil eden Cecil karakteri ve tabii ki gizemli yapısıyla detektif iblis Damien Darkblood var.

Bazı Zayıf Noktalar ve Dizinin Geleceği

Invincible dizisinin her bölümü, aynı adındaki çizgi romanının her bir ciltine denk gelecek şekilde uyarlanmış. Bu da bölüm başına düşen zamanın az olmasına ve bazı karakterlerin anlatımının zayıf kalmasına sebep oluyor. Çok kısa zamanda çok şey anlatmış olması her ne kadar dizinin başarılı yaptığı noktalardan biri olsa da bazı karakterleri gerçekten bir nebze daha fazla anlatabilirdi. Özellikle finale doğru yeniden kendini gösteren Immortal karakterinin geçmişine yönelik tüm bildiklerimiz yalnızca gördüğümüz birkaç saniyelik anılarından oluşuyor. Ek olarak, koskoca Omni-Man karakterine karşı insanoğlunun son savunma hatlarından birini oluşturan yeni Guardians of the Globe ekibi üyelerini de fazla görme şansı elde etmiyoruz. Ayrıca ilk sezon için dizide bütçe kısıtlığı da var ki bunu kullanılan çizim tekniklerinde görebiliyorsunuz. Belirli sahnelerde karakterler yalnızca kafalarını oynatırken, dövüş sahnelerinde çok daha fazla hareket ediyorlar. Ancak ben bu tarz bütçe ve zaman kısıtlamalarından kaynaklanan eksikliklerin ilerleyen sezonlarda kalkacağını düşünüyorum.

İlerleyen sezonlar da demişken, dizinin 2. ve 3. sezon için onay almış olduğundan bahsetmeden de geçmek olmaz. Umuyoruz ki ilerleyen sezonlarda dizi ağzımızı açık bırakacak sahnelere sahip olmaya devam eder. Son yorumlarımı da koymak gerekirse, ilk sezon duygusal bir hız treniydi adeta. Seslendirme sanatçılarının kalitesiyle, introsunun güzelliğiyle, bütçe azlığına rağmen ortaya koydukları mesajlar ile ve kaliteli diyalogları ile oldukça tatmin edici bir yapıt olarak kendini tarihe kazıdı. İleriki sezonları sabırsızlıkla bekliyoruz.

Efe Ayan

Başta edebiyat olmak üzere bilumum sosyal bilimlere ilgilidir. Eğer kedi severek dizi veya film eleştirmiyorsa kendisini @efelaruse olarak sosyal medyada bulabilirsiniz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu