Damarlarımda dolaşan kan değil, öfke ve hüzün. Saçlarımdan ve parmaklarımdan, yağmura dokunan ıssız bir sızı ve yorulmuş bir göç kuşu gibi beklerken dökülmesini, parmaklarım, saçlarımı yoluyor. Piç bir kahroluş sancısı ve damarlarım, batıl bir inanca bağlanmışçasına yüreğimde yer etmiş. Gitmek, hüzün dolu ve ben henüz yeni geldim hayata. 232 yaşında olsam da tek bir saçım bile beyazlamadı, ruhum bazen çok genç, bazen Nuh peygambere kavuşur. Yeni geldim elbette, ruhum yeni kavuşmuştu bana, neden gidiyorum?
Eski bir rüya, içinde hüzünlü meczup çocukluğum. Allah’tan korkup karıncalara basmayışım ve sırtımda sopa izleri, ellerim kan içinde. Meğer korku değilmiş üstüne basmadan geçip gittiğim karıncalar, vicdanımmış. Küçük küçük hayaller sığdırmışım her birine, kimisi mutlu çocukluk hayalleri, kimisi gelecekten gelecek güzel günlere adadığım kurban karıncalar. Gökten inen değil, topraktan çıkan kurbanlarım. Oysa vicdanım vardı, her birine acıyor, kendi halime üzülüyordum. Az ilerde eğrelti otları ve filbaharlar, aralarında yılan yastıkları. Oysa elma ve armut ağaçları var tepemde. Ellerim yılan yastıklarına uzanıyor.
Zehir artık damarlarımda ve ben ölmek için çocuk yaştayım.
Bıçak yarası ve karnımda dolaşan dikiş ipleri, İki tür organ olduğunu söyledi doktor. Hayati önem taşıyan ve diğer sıradan organlar. Sıradan organların içinden geçen bir bıçak ve sıradan organlarımı kıskanan hayati organlarım. Kalbim çok üzülmüştü o sıralar, o kadar emek çekip pompaladığı kanlar yere dökülüyor ve ben alıp tekrar bedenime dolduramıyordum. Sonuçta vazgeçilmiş intihar değil bu, sıradan organlara gelen bir bıçak darbesi. Doktor oksijen ile buluşan kanın tekrar beden içine alınmayacağını söyleyince çok şaşırmıştım. Damarlarımda topraklı kanlar dolaşıyordu halbuki.
Ciğerlerimde zift, kalbimde hastalıklar ve mutsuzluklar. Başım, 12 tonluk bussinglerin korkunç gürültüsüne ev sahipliği yapıyor. Yola çıkıyorum, gitmek istemeyişim, gidiyor olmama engel olamıyor. Ellerim, cinayete ev sahibi, gözlerim felaketler ezberlemiş.
Cinayetler ve ölümler, yoksulluktan sefaletlere, zenginlikten vahşete adım adım ilerlerken, adımları kocaman olmuş insan soyunun. Yakmış, kül etmiş, yaşatmak mümkünken hiç yaşatmamış, ölümle kirlenmiş, kibirle yıkanmış insan soyu. Ölüm, insanı paklamaz. İnsanı insanlar paklar.
Gidiyordum evet, kısa bir mola daha insanlık, yaşamak için, kısacık bir mola daha ver kendine. Bir delinin hatırı için, bir delinin intiharı için…
Başlıkları boş verin, her şey ilk başta kendini güzel gösterir.