Orhan Veli…
İyi ki İstanbul’u dinlemiş, rakı şişesinde balık olmuş, bir elinde cımbız, bir elinde ayna, gökyüzünü boyamış her sabah, epeyce yaklaşmış, duymuş ama anlatamamış, güzel havalarda mahvolmuş, Süleyman Efendi’ye yazık etmiş, Mualla’yı sandala atıp ruhunda hicranı söyletmiş. Gün olmuş, almış başını gitmiş, bedava yaşamış dostlar bedava. Taşını ağaç yemiş, neler yapmamış ki bu vatan için, dere olmayı söğüt olmaya tercih etmiş, uçan kuşları görmüş dört duvarı göreceğine, madem ki bu esvaplar onun ve madem ki sokaklar kimsenin değil, evine girip çıkmış, öyle durup dururken öyle damdan düşer gibi açıp okumaya başlamış, Gemlik’e doğru güneşi de görmüş, kızılcığın ilk yemişini de. Pazar akşamları süslenmiş, İspanyol meyhanesinde Melih’le aynı kızı severken, Oktay’a sarhoşların selamını söylemiş, sokak kedisini, kasap kedisini dillendirmiş… Daha neler neler yapmış… Kendi tarzında dünyayı anlatmış, bize bir garip bırakmış şairimiz ve sere serpe şiir yazdığı Bella!
Sere Serpe
Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;
Entarisi sıyrılmış, hafiften;
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;
Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama…
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!
Orhan Veli
İyi ki bakakalmış giden geminin ardından
İyi ki atlamamış denize dünya güzelmiş
İyi ki serde erkeklik varmış da ağlamamış