
“Yalnızlığıma ortak olur musun?” dedim. Sessizce ardımızda duran pencereden ileriye baktı. Havanın güzelliğiyle düşüncelerini aydınlatmaya çalışıyordu. Belki de bana ihtiyacı yoktu. Benim ona ihtiyacım var mıydı? Fazlasıyla. Kendinin farkına varmıyor, bir sürü kelime diziyordu ardı ardına. Gözlerimi dikmiş yalnızca gözlerinin içine bakıyordum, fark edemediği dokunuşlarla yüreğimi sızlatıyordu. Yalnızlığı biriyle paylaşmak için erken davranmış olmalıydım. Paylaşmaktan kastım bu değildi, beni anlamamış olabilirdi yahut ben anlatamamış. İhtimaller üzerine binalar dikiyordum kat kat. Boğulduğum havanın içine attığı bakış, ruhumun geniş bir kitleye ulaşmasını sağlıyordu, yarım kalmış tüm soru işaretlerimi gidermeye çalışan bir hikâye kahramanı gibi. Fazlaca yürek taşıyan biri olsa gerek, her duygunun farkına varıp zamanın hükmünü saymaksızın yaşamayı düşünen ve buna ikna etmeye çalışan biri gibi. Sorular içinde boğulup giden birini kurtarmak için cesur davranmış olmalıydı. Cümlelerini hayata bağlıyor ve benim hayatımın bir yerinden geçmesini bekliyordu. Onun ağzından çıkan her söz zaten hayatımda yer ediniyordu. Yalnızlığımı dâhi sezmişti, oysaki… Arayış içinde ortada kocaman bir kayboluş ile boğuşan ruh için, yalnızlık acı vericiydi. Farkındaydık bunun. Tekrar “yalnızım evet” deyip sırtımı, konuşma aralarında verdiği soluk ardından baktığı pencereye yasladım. Artık ufak bir aralıktan gözüküyordu hava ve hissettirdikleri. Ardı sıra cümlelerini önüme boncuk gibi diziyordu, önüme dizdiklerini bir kez de yüreğime ben diziyordum. Yine de hissettiğim eksiklikler yok muydu, vardı elbette. Hafif ve sancılı ağrılarla birleşiyordu. Eksik, bulamayan hint kumaşı misali… Huzursuzluk, çabalarımı yok saymış gibi sürünüyordu ardı sıramca. Ne gariptir bazı şeyleri yitirmemi sağlıyordu mesela, yalnızlığı paylaşacak birini bulma fikrinden alıkoymuştu gözleri. Elleri ise, çok şey anlatmak için çabalıyordu, çok. Ne ile bağlı olduğumuzu bilmiyordum, özel bir bağa sahip değildik henüz. Bilinenlerin dışında bir histi. Herhangi bir tutkusu olmayan ama etkisi uzun süren bir bağlılıktı.Aradan biraz zaman geçti, anlatışlarıyla dolu koca bi zaman. Ama beklerdim, isterse bir gün anlatsın oturur öylece kulak asardım öğütlerine. Gözlerinin içindeki anlamları okumamı istedi. Anlamlar çok derindi, hiç zorlanmadığım kadar zorlanıyordum anlamak konusunda. Aynı zamanda aklımda bana karşı var olan sevginin altında yatan birçok şüphe ve soru da vardı. Hislerimi algılayabildiğini okuyabiliyordum yalnızca, o da boğulanmış birkaç parçanın üzerinde. Bana, hayatından birkaç kesit aktarmaya devam ediyordu. Ara sıra gözleri, pencerenin benden kalan ufak bir kısmı ile dışarıya ilişiyordu. Ne düşünüyordu diye zihnimde meşguliyet yaratıp ardından söylediklerini anlamlandıramıyordum. Kopan ipler arasına yalnızca duyduğum sevgi girebiliyor, cevaplanmamış sorular pencere önünde asılı kalıyordu.