Edebiyat

Rengin Sokak Sakinleri

Öyle dalgındım ki yürüye yürüye buraya kadar geldiğimi neden sonra fark ettim. Tabeladaki “Rengin Sokak” yazısını görmesem hâlâ tanıyamazdım. Ne çok değişmiş buralar. Kaç yıl olmuş gelmeyeli. Buruk bir tebessüm yayılıyor yüzüme, sokaktan çocuk cıvıltıları geliyor. 12 yaşındaki ben geçiyor önümden bisikletiyle. Caddeye öyle bir dalıyor ki araba son anda fren yapabiliyor. Arkasından söylenenlere kulak asmadan tekrardan basıyor pedallara. Gene kiminle yarış halinde Allah bilir. Bir yere çarpacak yine diye ödüm kopuyor.

 Ümran abla yine dantel örüyor kapının önünde. Bir yandan da Fatoş Abla’yla sohbet ediyorlar. Çocukluğumun en güzel kızı. Abimle göz göze geliyor Fatoş abla. Tam gülecek, el sallayacak oluyor kapıdan annem çıkıveriyor, bir hışım içeri giriyor Fatoş Abla. Abim son anda farkediyor. Herkesin sokakta olduğu zamanlar. Sokakta güldüğü, sokakta ağladığı güzel zamanlar. Dilek, kardeşine bakıyor yine. Annesi çalışmaya gitmiş belli ki. Mahallenin küçük annesi. Tebessüm edip devam ediyorum yoluma. Boylu boyunca yürüyorum sokağı. Sola dönüp koca camiye bakıyorum. Ellerinde cüzleri çocuklar çıkıyor bahçeden. “Yavaş olun!” diye bağırıyor caminin hocası. Rıfat nefes nefese su içiyor caminin önündeki çeşmeden. Her tarafı sırılsıklam. Acı su diyorlar buraya. Oldum olası anlamıyorum; bu suyun diğer sulardan farkı ne ki? Aynısı işte. İki oğlan çocuğu su doldurmaya gidiyorlar bana çarptıklarını fark etmeden.

Geri dönüyorum çocukluğumun müstakil mutluluğuna. Ama şimdi yerinde göklere saplanmış bir beton yığını var. Ne bahçeyi neredeyse bütünüyle kaplayan asma var ne de tadına doyamadığım kayısı ağacı. Yerken kendimi durduramaz sonra da bütün gece karın ağrısından uyuyamazdım. Saklambaç oynarken uyuyakaldığım kovukların yerinde yeller esiyor şimdilerde.

Canan’ı arıyor gözlerim. Yine annesinden dayak yemiş ağlıyor bir köşede. Yanına gidip teselli edesim var ama biliyorum haşlayacak yine “git başımdan!” diyerek. Vazgeçiyorum ben de. Yakar top oynayan Naime ve kuzenlerinin yanına gidiyorum. Ne de gıcık oluyorum şunlara.

Sonra sokağın sonuna gelip karşı sokaktan tanıdık bir yüz arıyorum. Ama nafile her yer yabancı. Sanki burada geçmedi yıllarım. Asfaltına damlamadı hiç kanım. Boynu bükük geri dönüp şimdi orada olmayan büyük kırmızı kapıya bakıyorum. En yakın arkadaşım Aliye çıkacak ve ip atlayacağız. Üstüm başım perişan onu bekliyorum. Onun yerine balkondan bir ses yükseliyor içinde olduğum hâli bozarcasına; “hayırdır kızım birine mi bakmıştın?” başımı kaldırıp cevap veriyorum; “çocukluğuma bakmıştım teyze; burada mı?”

Tuba Özdemir

Yazmasaydım, çıldıracaktım

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu