İnsanlar hep bir duvar örer kendine. Ama hayatta kendi kabuğuna her zaman çekilmez. Duvar örmek yerine, köprü kurmalıyız. Yüzümüze bakarak yalanlar söylenir, ihanetler edilir. Ancak yeri geldiğinde susmayı bilmeli, yeri geldiğinde lafı gediğine oturtmalı, çığırmalıyız. Bilirim ki sorunlar susarak ertelenir , daha da büyür, çözülmez. Toplumda konuşmayı bilmiyoruz. Söyleniyoruz! Herkes kötünün, iyisi olunca kendisini melek ilan eder. Aşağılık bir insansan, aşağılık birini bulup, bakın biz ne kadar iyi anlaşıyoruz, derler. Acıdan beslenir, hayatımıza olan karamsarlığı yaşam biçimi yaparız fark etmeden. Acı olgunlaştırsa da her ne kadar… Çocuklara fiziksel, psikolojik şiddetle büyütenler kendini çocuk yetiştirici zannediyor. Bunu yaparken de yüzü bile kızarmaz artık insanların! Utanmak, farklılıktır. Ama bunu yapan ebeveynlerin diğerlerinden bir farkı yoktur. Utanmıyordur, çünkü…
Hayallerini herkese açma demişler… Doğrudur: Sen gerçekleştirirsin, diğerleri konuşur. Onlar konuştukça daha da sen gerçekleştirirsin. En çok da kendini… Hayatını odalara kapanarak yaşayanlar , ne kadar aciz. Hayatı izlemeyi bilir onlar. Ama mecburi kalanlardan bahsetmiyorum. Bunlar terk edilmiş kendi başlarına. Bunlar; tek başına savaşan, güçlü tıpkı Akhillus gibi mücadeleci birileri. Biz başkasının acısına da gülüyorsak neyiz biz ? bir kan pıhtısı mı ? Maktülünün, katilini yücelttiği insanız.
Neden hep benim daha güzel fikrim var diyenleri dinliyoruz. Kendi doğrularımız yok mu sanki? Biz odalara kapanacak insanlarız . Yüzü kara çalınmış, çamura yatan insanlarız. ! Bulutlardı hayal gücümüz, yaban kazlarıydı, rüzgarın yeli. Mütevazılığı enayilik sanarız. Fedakarlığı, feragatlığı hiçe sayarız. Beğenilmek en büyük idealimiz! Bizi bizden çok seveni küçümseriz! Gecelerin soğuğu üşütmez bizi. Uyumadan yastığa baş koyunca düşünmeyiz biz. Suskunluğu marifet sanarız. Silah olarak kullanırız. Duygusal boşluğumuz yoktur ya bizde.! Nasılsa beğenilince geçer. Tek üretkenliğimiz, tüketmek. Gurur duyarız yıkamadığımız tabularımızdan. En büyük özelliğimiz pervasızlık. Girdap gibi dönüp dururuz, nankörlerin etrafında. Bilmiyorsak mutluyuzdur. Minimal yaşamak fakirliktir, ucuzluktur kimine göre!
En büyük ideallerimiz ev ve araba almak. En büyük eğlencemiz yollara dökülmek. İnsan furyası sokaklar aman Allah’ım.! Bizler, hayvanları bile uzaktan severiz. Sevmek denirse. Her birimizin içi köhne kayalıklardan farkı yok . ! Ama elbette güneş açacak, bulutlar çekilecek .Gök, yüzünü dönecek hala yüreği pamuk gibi olan insanlara. Bizler vicdanları körelen insancıklarız!
Harika bir yazı olmuş !
Teşekkür ederim 🌸🌸
Şekilleri, bedenleri, eşyaları sevenlere ne yazık demişler ya da bunun gibi bir şeyler işte her neyse. Ruhlar hepsini çürütecek. Geriye mezara bile götüremeyeceğimiz koskoca bir dünya kalacak. Yaşarken de sığamadığımız, sığdıramadıkları koskoca bir dünya. Minimal dediğinse bir avuç toprak. O toprak, doğarken de ölürken de daima seninle. Öyleyse ne diye ona sırtını dönersin ki. Hayallerin de bir avuç topraktan ibaret. Bir varmış bir yokmuş. Geriye sadece onu sulayan gözyaşı denizi bırakmış. Odalardır bizim mahzenimiz. Düşlerimizi de, içimizi üşüten gecelerimizi de orada saklarız. Ne yazık.. Bir avuç toprak yenecek oysa şu koskoca kainatı. Bir avuç toprağa sakla hayallerini. Gözyaşlarınla sulandıkça onlar daha çok konuşsunlar sen de yeşermeye devam et. Yazmaktan vazgeçmediğin gibi… Kalemine, yüreğine sağlık Bukerellam 🌸🌸❤️