Leyla’nın Evi Kitap İncelemesi
Leyla’nın Evi, Zülfü Livaneli’nin 2006 yılında yayınlamış olduğu romanıdır.
Bu romanda Livaneli, Bosnalı Yalısı’nın hayatta kalan son ferdi olan Leyla’nın ve birbirinden habersiz olan birçok insanın hayatlarının kesişmesini konu ediyor. Paşalar, yalılar, kadın erkek ilişkileri, diller, piyano, İstanbul, ölümler, cumhuriyet, Osmanlı, Atatürk ve daha nice konu bu kitaba ustalıkla sığdırılmış.
Büyük Hanım
Leyla, yani Büyük Hanım 80’lerine merdiven dayamış biri olmasına rağmen kendisine sadece Leyla diye hitap edilmesini isteyen yaşlı biri. Oturduğu yalı müştemilatından yalının yeni sahipleri tarafından kapının önüne konulur. Ardından Leyla’nın çocukluğunu bildiği Yusuf adındaki gencin evine istemeye istemeye gider. Burada da Yusuf’un asi kız arkadaşı Roxy -Rukiye vardır. İlk başlarda Leyla’yı istemese de Leyla bir şekilde kendini sevdirmeyi bilir. Çünkü Leyla bir Osmanlı paşazade torunu, piyano dersleri almış, her konuda bilgisi olan bir kadın.
Ali Yekta Bey
Yalının yeni sahibinin babası. Baba, oğlu için her türlü fedakarlığı yapmış, onu en iyi okullarda okutmuş; oğlunun bir yalı sahibi ve başarılı bir iş insanı olmasını sağlamış. Ancak Ali Yekta Bey, başka bir yalıda ta dededen yalı uşaklığı yapmaktadır. En büyük arzusu da artık uşaklıktan çıkıp oğlunun yanında yalıda oturabilmektir.
Roxy-Rukiye
Rukiye ise Almanya’da yaşamış, ancak artık aile baskılarına daha fazla dayanamayarak kendini İstanbul’a atan asi bir genç. Almanya’da olmalarına karşın babasının sığ ve kapalı görüşleri yüzünden intihar etmeyi bile göze alan birisi.
Yusuf
Aslında kitap Leyla’nın, Ali Yekta Bey’in ve Roxy’nin üzerinden gidiyor. Ancak Yusuf da Leyla ve Roxy’nin tanışmasına vesile oldu. Yusuf, bir gazeteci. Roxy ile kıt kanaat geçim sağlıyor. Bir de üstüne Leyla’yı da eve alınca işler iyice zorlaşıyor.
Leyla’nın Evi, genel olarak bu 4 karakter, yalının yeni sahipleri ve yalı komşuları arasında geçiyor. İçerik olarak çok fazla detaya girmek istemem, zira “anlat anlat bitmez” derler ya, bu kitabın durumu da bu. Livaneli, başlangıçta müthiş bir girizgah ile İstanbul’u anlatıyor. Burada İstanbul gözlemleri ve betimlemeleri de harika: Boğaz’ı, camiden gelen ezan sesini, yalıları, vapurları, kaldırımları yorumlaması Türkiye üstü bir yazar olduğunu fark ettiriyor.
Dünya çapında bir yazar
Zülfü Livaneli, hem Türkiye’yi hem de dünyayı çok iyi tanıyor. Bu okudukça anlaşılıyor. Leyla’nın Evi’ni okurken kaliteli bir film izler gibi oluyorsunuz; akıp gidiyor. Kitabın tiyatro oyunu da var, ancak bir filminin de olmasını çok isterdim doğrusu. Livaneli’yi burada değil de başka bir başlık altında uzun uzun anlatmayı daha doğru buluyorum.
Başıyla sonuyla bir kitaptan bu kadar etkileneceğim aklıma gelmezdi. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki şu ana kadar Türk ya da yerli kategorisinde okuduğum en kaliteli kitap.
Zülfü Livaneli’yi çok okurum. Bir şey dikkatimi çekti , kitaplarında olaylar çoğunlukla otel, yalı da geçiyor , nedendir acaba ?
Livaneli’nin daha önce Konstantiniyye Oteli’ni okumuştum. O zaten otelde geçiyor, bu da yalıda geçiyor. Diğer yalı ya da otelde geçen kitapları hangileri mesela? Bu arada ben de Livaneli’nin birçok kitabını aldım. Belki onları da okudukça bu soruya cevap verebilirim. 🙂
Serenad kitabı da otel de geçiyor . okumanı tavsiye ederim. tarihsel kesitler var …mutlaka okunmalı . okuyunca daha iyi çözümlersin 🙂 bende konstantiniyye ‘yi okumadım . okuyacağım
O zaman tavsiyeni dikkate alıp kısa bir süre sonra Serenad’a geçiyorum. 😉