
Bir Mart öğleden sonrası çayını yudumlarken dışarıyı seyrediyordu, diğer yandan düşünüyordu gidebilmeyi, bırakabilmeyi… Nerede değilse orayı özlüyordu çünkü. Bütün her şeyi ardında bırakıp gidebilmeyi hepimiz çoğu zaman istemişizdir. İşimizi, evimizi, arkadaşlarımızı, belki sevgilimizi hatta ailemizi bırakıp salt tek başına gitme isteği, zaman zaman yoğun bir şekilde kendini hissettiriyor. Sanki buralara ait değilmişiz hissi. Peki nereye aitiz? bu sorusuna yanıt ararken diğer yandan da uzaklara gitme isteği mi yoksa bir yerde durmama isteği miydi ondaki bir taraftan da aidiyet kavramı kafasını kurcalıyordu hangisi çekiyordu onu…Nereye giderse gitsin hep varamadığı yerde olacaktı.
Bunca zaman emek verdiği, kurduğu, büyüttüğü dünyayı bir anda bırakmaya da kıyamıyordu, sadece gitmeyi düşünüp hiçbir adım atmamakta yoruyordu. Belki de korkuyordu çok istemek yetmiyor eylem de gerektiriyordu. Bir bavul hazırlaması gerekecekti, (duyguların eyleme dökülmüş hali yani.) neleri sığdıracaktı yapacağı bavula peki? ee ne de olsa komplike bir işti. İyice melankolik biri olup çıkmıştı…
Çayını bitirdi ve bilgisayarının başına dönerek masasında yarım kalan evraklarını işlemeye ve gidemeyeye kalmaya devam etti..